Bilinmeyen...

407 40 122
                                    

Karanlık bir odadaydım. Uçsuz bucaksız karanlık... 

Nereden geldiğimi, nerde olduğumu yada burada ne aradığım hakkında hiçbir fikrim yoktu. Geçmişim olmadan bu karanlık odada yalnızdım. Etrafta siyah koyu karanlıktan başka birşey arıyordum. Ve çabalarım boşa gitmedi. Önümde turumcumsu bir şey parlıyordu. Evet böyle bir yerde insan beyaz bir şey bekliyor ama ona takılacak durumda değildim. Tereddütle o ışığa doğru yürüdüm. Yanına yaklaştığımda bu ışık huzmesinin turuncu bir kristalden yansıdığını gördüm. Bu kristal sanki benim için çok büyük bir anlam ifade ediyordu ama hatırlamıyordum işte. Onu ilk görüşüm değildi ama işte ilk defa görmüş gibiydim. Sağ elimle kristali kavradım ve bir şeyler olmasını ümit ettim...

 Saniyeler sonra garip bir ses duydum. Dediği tek kelimeyse "Dyrroth"tu...

*******

Yavaş yavaş gözlerimi açtım. Nerde olduğumu algılamaya çalıştım. Bir yatakta uzanıyordum. Kolumda serum bağlıydı ve önümde 2 tane hemşire vardı. Ben kafamı oynatarak odayı incelemeye çalışırken 2 hemşire de aynı şeyi söyleyerek odadan çıktı.

"Prens Aurelius uyandı! Prens Aurelius uyandı!"

İki hemşirenin sesleri git gide uzaklaşıyordu. Aurelius. Adım bu muydu? Prens Aurelius... Oysaki o garip sesten dolayı adım Dyrroth sanmıştım. Peki eğer ben Aurelius'sam Dyrroth kimdi?

Yoksa o sadece saçma bir rüya mıydı? Sağ elimi açıp baktığımda kristalin avucumda durduğunu gördüm. Fakat o karanlık odadaki kadar parlak değildi. Hatta tıpkı sönmüş bir yıldıza benziyordu...

Avcumu geri kapatıp yavaşça doğrulurken odaya 2 hemşire ile birlikte bir kız girdi. Sarı uzun saçlarının üzerinde bir taç vardı. Mavi gözleri heyecanla parıldıyor ve bana bakıyordu. Üzerinde uzun, gri bir elbise vardı. Benim yanıma mutlulukla gelip çöktü.

"Aurelius uyanmışsın!"

Bu şirin kıza boş gözlerle bakıyordum. Kesinlikle bu kızla aramızda bir bağ vardı ama ne olduğu hakkında en ufak fikrim yoktu. Acaba ona söylese miydim? Onu hiç tanımıyordum. Ne yapabilirdim ki? İyiyim deyip geçiştirecek miydim? Zaten yüzümdeki anlamsız ifadeden olayı anlamış olmalıydı kız. 

"Bir sorun mu var?"

"E.e.evet. Siz kimsiniz?"

Bu soru hemşireleri şaşırtmıştı fakat önümdeki kız hiç şaşırmamıştı. Hatta sanki bunu dememi beklermiş gibiydi. Yüzüne yeniden bir gülümseme yerleştirdi.

"Tahmin etmiştim. Merhaba Aurelius, ben Silvanna. Senin ablanım. Ve Moniyanın da prensesiyim. Hafıza kaybının olması çok normal şeyden sonra..."

Yüzüne bir masum maskesi yerleştirdi. Bir katilin edasını gizlemeye çalışıyordu sanki. Masum maskesi yüzüne o kadar çok yakışıyordu ki insan bu maskenin gerçek olduğuna inanmak istiyordu. Fakat belli oluyordu işte bunun bir maske olduğu. Ablam olan bu kızın yaptığı kötü bir şey vardı ama bana söyleyeceğini hiç sanmıyordum. Yüzüme garip olduğunu düşündüğüm bir gülümseme yerleştirdim.

"Merhaba abla..."



---------------

Woah yeni bir kipat ve ben. Neys kısa oldu bu bölüm maalesef:') İnş okunur deyip ben gaçar!

Çukur'un DirilişiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin