*~Sadece en güçlü olanlar hükmetmeyi hak eder~*
(...)
Gene o karanlık ve kasvetli yerdeydim. Bir arenanın içindeydim galiba. Cesur ve kibirli bir şekilde durup küçümseyen bakışlar atıyordum önümdeki varlığa.
Kızıl/kahve teni ve kızıl saçları vardı bu yaratığın. Saçlarını bağlamıştı. Sarımtırak gözleriyle öfke saçıyor, 32 dişini birden göstererek dişlerini sıkıyordu. Alt çenesinden 2 uzun diş çıkmıştı fakat biri kırıktı. Yüzünde 2 tane koca çizik vardı. Elindeyse kocaman tırtıklı bir balta vardı.
Bense bu koca yaratığa korkusuzca bakıyordum. Sanki benim için bir karıncadan farksız gibiydi. Sanırım savaşmamız gerekiyordu ki yaratık baltasını hazırlamaya başladı. İleri atılacak gibi duruyordu.
Bende aynı şekilde hazırlandım. İki elimi geriye doğru götürdüm. Ardından bileklerimde sivri dişleri olan çarklara benzeyen siyah silahlar oluştu.
Kararlı bir şekilde öne atılıp ellerimi önde birleştirirken önümdeki yaratık benden daha hızlı davrandı. Bir boşluğumu yakalayıp karnıma baltasını geçirmesiyle yere doğru uçmam bir oldu.
Yavaş yavaş gözlerim kararıyordu... Önümdeki yaratık mutluluk bağırışları atarken önümden 1 çift siyah ayak geçti. Ardından da o kan dondurucu boğuk sesi duyuldu...
"Ayağı kalk, Sadece en güçlü olanlar hükmetmeyi hak eder."
******
Güzel bir baş ağrısı ile güne merhaba dedim. Elimi başıma götürdüm ve biraz yatakta bekledim. Ardından rüyamı idrak edince yataktan sıçradım. Yine bir anı görmüştüm. Ve bu, savaşabildiğimi anlatan bir rüyaydı. Ve bunu denemeyi o kadar çok istiyordum ki. Bunun için arkadaşlarımı bulmam gerekiyordu. Onların Cadia'da olduğunu Wanwan söylemişti fakat Cadia neresiydi ki?
Ben hala yatakta otururken ablam odaya girdi. Yüzünde sıcak bir gülümseme vardı yine.
"Günaydın uykucu"
"Günaydın abla..."
"Eh, açsındır büyük ihtimalle. Yemek salonuna gelip birlikte yemek yeme lütfunu bana bahşeder misin?"
Hafif kıkırdayıp teklifini kabul ettim. Birlikte yemek salonuna gidip yemek yemeye başladık. Bu sefer o kadar soğuk değildik. Konuşuyorduk, şakalaşıyorduk ve eğleniyorduk... Bir anlığına ikimiz de soylu olduğumuzu unutmuş, birbirimizle dalga geçmeye başlamıştık.
En son yemek savaşı çıkarma noktasına geldiğimizde bir asker odaya daldı ve iki kardeşin halini görünce şaşırdı kaldı. Ardından Silvanna ciddi bir şekle büründü.
"Öhöm öhöm. Prenses Silvanna... Kuzey Diyarı'ndan bir mektup var... Freya'dan efendim"
"Ah. Umarım önemli bir şey değildir." kafasını bana çevirdi ve gitmesi için izin vermemi bekler gibi baktı.
" A sorun yok siz o mektupla ilgilenin ben kendi halimde takılırım."
İkisi de sonra odayı terk ettiler. Bende düşüncelerime daldım.
Dakikalar sonra omzuma dokunan elle irkildim. Bu deliyi görmek için arkamı döndüğümde kimse yoktu...
"Ha ha çok komik... Lütfen artık ortaya çıkar mısın?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çukur'un Dirilişi
FanfikceBurası hangi cehennemdi? Buraya nasıl gelmiştim? Ya da daha önemlisi ben kimdim?