- "A-alice?"
Alice bize sıcak bir gülümseme ile bakıyordu. Fakat anılarımdan farklıydı. Neden kanatları yarasa gibi değildi? Ve dahası tek boynuzu kırık ve yarım siyah bir halesi vardı. Ten rengi de normal insanlar gibiydi. Bunu tek ben fark etmiş olamam ki Hanzo benden önce davrandı.
- "Alice, sana ne oldu?"
- "Ne? Yeni halimi beğenmediniz mi? Merak etmeyin kalıcı olduğunu sanmıyorum."
Ben konuşamayacak durumdaydım. Bir sürü farklı duygu içerisindeydim. En sonunda ona koşarak sarıldım.
- "Ah biriciğim. Yeniden buluştuk değil mi? Melekler bile bizi ayıramıyor." kıkırdamıştı.
- "Melekler mi? Kinaye mi yapmak istemiştin? Yani Silvanna'ya kinaye yapacağını sanmıyorum."
Evet, Ruby'nin dediği benim de tuhafıma gitmişti. Alice'den ayrıldığımda yüzündeki o sıcak gülüşten eser yoktu. Sinirliydi. Yavaşça doğruldu.
- "Kinaye değildi. Silvanna meleklerle anlaşma yapmış."
- "NE?!"
Hep bir ağızdan konuşmuştuk. Ablam neden meleklerle anlaşma yapmıştı? Onu geçtim melekler de mi vardı? Tabi iblis varsa melek de vardı.
- "Evet ama önce başka bir şeyi halletmem gerek."
Elindeki kristali kafasının hizasına çıkardı. Bir dakika. O benim bulduğum kristaldi. Ona sarıldığım zaman mı almıştı onu? Yüzünde bir gülümseme belirdi. Fakat bu gülümseme biraz sinsiceydi. Bana doğru adım attığında ben de geriledim. Sonra önüme Hanabi geçti.
- "Alice dur. Onu yeniden getiremezsin."
Alice buna bozulmuş gibiydi.
- "Niyeymiş? Kendi oğlumu geri istiyorum. Bunun neresi yanlış?"
- "En başından o senin oğlun değildi. Şimdi ait olduğu yere ve şekle büründü."
Konuşamıyor ya da hareket edemiyordum. Ancak içimdeki ses "NOLUYO LAN BURADA!!!!" diye bağırmak istiyordu. Alice iyice sinirlenmiş gibiydi. Bu yarım yamalak anılarla hiç bir şey yapamıyordum.
- "Peki. Geçemeyeceğim biri değilsin Hanabi."
Savacaklar mıydı? Hayır... Hanabi zaten yorgundu. Ancak benim önüme artı olarak Ruby geçti.
-"Hah. Hala sizden güçlüyüm. Halinize baksana."
Bu sefer Natalia ve Wanwan da önüme geçti.
- "Cidden mi? Ne tatlı. Bir melek ve iblisin gücüyle 4 kişi savaşacak. Sanırım adil olur."
YA NİYE BÖYLE YAPIYORSUNUZ?? Alice bizim düşmanımız mıydı? Yani benim değildi? Peki bana ne yapmak istiyordu da arkadaşlarım onu engelliyordu? Bu sefer Ling ve XBorg da önüme geçti. Tek ortada Hanzo kalmıştı. Zaten fazla kanamadan dolayı başı dönüyor olsa gerekti. Kimi seçeceğini bilmiyordu.
- "Adil demiştim sayı arttırdınız. Hanzo da size katılsın da hepinizin işini şimdi bitireyim."
Hanzo Alice'e doğru düzgün bir adım bile atamadan yeri boyladı. Ve tahmin edin yanına ilk koşan kim oldu? Nolur tahmin edin ya. O önceki davranışlarından kimin koştuğu barizdi bence.
Ben Hanzo'nun yanına koştum. Gözleri kapanmak üzereydi. Artık kimse kimseyi savunmuyordu.
- "Bence bu kavgaya sonra devam edelim. Çünkü Hanzo iyi değil gibi. Alice Hanzo'nun durumunu daha yeni kavramış gibiydi. Kristali eliyle yok edip yanıma geldi. Galiba kristali ışınlamıştı.
- "Ona ne oldu?"
- "S.soykırım gibi bir şeyden bahsetti."
- "Akekage öküzü nerede lan? Bırakmış çocuğu böyle it köpke."
Ben yeniden izleyici konumuna düşmüş, sözü Ling'e vermiştim.
- "Hanzo bilerek Akekage'yi bırakmış. Şu anda ormanda bir yerde."
Alice kafasını sola, bizim olmadığımız tarafa, çevirdi. Çevirdiği anda siyah uzun saçlı, kırmızı gözlü biri belirdi.
- "Gidip Akekage'yi bul."
Yaratık yeniden saydamlaşırken Alice geri Hanzo'ya döndü. Ve o beni korkutan sırıtışını yaptı.
- "Evet şimdi şu morukların gücünü deneme zamanı."
Alice sağ elini Hanzo'nun yarasına uzattı. Elinden beyaz bir ışık çıkarken Hanzo'nun yarası iyileşmeye başladı.
- "Vay be, ne kadar it olsalar da güçleri işe yarıyormuş."
Aklımdaki soruyu Wanwan sordu.
- "Ne yani? Bu bir melek gücü mü?"
- "Evet. Beni bir melek mührü ile mühürlemişlerdi. Ben de... mührü emdim. Sonuç; melek güçlerine sahip bir iblis, bam kaos."
Birkaç dakika sonra kırmızı gözlü kişi elinde Hanzo'nun kılıcı ile geri dönmüştü. Kılıcı yerde yatan Hanzo'nun dibine sapladı. İşte o anda yeniden eski Hanzo olmuştu. Demek ki öyle olmasının nedeni Akekage'ydi.
- "Peki. Sanırım devam edebiliriz."
Alice yeninden kristali elinde oluşturdu.
- "Alice hayır!!"
- "Ah yeter ama. O 17 yaşında bir çocuk. Kendi kararlarını verebilir değil mi?"
Alice bana döndü. Sesli bir şekilde yutkundum.
- "Eeee biriciğim, eski anılarını tekrar hatırlamak istiyor musun?"
Bunu kesinlikle istiyordum. Başımı yukarı aşağı salladım.
- "ÖYLE SORARSAN TABİKİDE EVET DER!!!"
- "Olan oldu." dedi Alice ve bana yaklaştı. Ardındansa sürekli içime doğan hissi gerçekleştirdi Alice. Ben daha tepki veremeden kristal göğüsümdeydi. Eski anılarım ve görünüşüm de benle birlikteydi artık.
---------------------
İnsanlar nasıl doğarlarsa öyle olurlar. Bu aslında çok büyük bir yanılgı. Bunun en büyük kanıtı benim aslında. İyiliğin sembolü olmak için dünyaya gelmiştim. Ama gel gör ki karanlığı sembolize etmek için büyütülmüştüm. Hayatın ne getireceği asla belli olmaz değil mi? Eğer iyiliğin sembolü olarak büyüseydim sefaletin ne demek olduğunu asla bilemeyip kötülerin de harika yaşayıp sadece eğlencesine kötü olduğunu düşünebilirdim. Ve büyük ihtimalle kötülerden nefret ederdim. Fakat kötülüğün sembolü olarak büyürken sefaletin ve emek vermenin ne demek olduğunu çok iyi anlamıştım. Ve neden kötülerin kötü olduğunu daha iyi anlamış, asıl kötü denilmesi gerekenin iyi olduğunu anlamıştım. Karanlıkta kimse bir şey göremediği için ona kötü demişlerdi. Ve karanlık yaratıklara kötü davranmışlardı.
Belki bunları ben de kötü olduğum için kendimi haklı çıkarmak için diyordum kim bilir? Ama tek bildiğim kötülerin tarafında bile sevgi ile büyütülmüştüm. Ben şanslıydım. Diğer kötüler öyle değildi. Bu kadar şeyden sonra ise şunu anladım: Bir kötü, daha hikayesi anlatılmamış kişilerdir...
-Son-
Zaaa sdklfjasfh böyle son yapsam kendime söverdim ಥ_ಥ.
Aslında bu sondaki cümleleri cidden finale koyacaktım ama daha iş bitmedi klfdjlkdsjfal o yüzdeeeeeeğn yarı final :P
Neyse güzel kitaptı( ꈍᴗꈍ)
Devamını büyük ihtimalde yaz tatilinde getiririm o yüzden byee( ˘ ³˘)♥
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çukur'un Dirilişi
FanficBurası hangi cehennemdi? Buraya nasıl gelmiştim? Ya da daha önemlisi ben kimdim?