Yol

12 3 0
                                    


Sisli bir geceydi. Adam kalın paltosunun tüm düğmelerini iliklemişti. Sağ eli cebinde, sol eli sigarasındaydı. Köprünün tam ortasında öylece beklemekteydi. Aşağıya baktığı zaman sisten dolayı hiçbir şey görünmüyordu. Orada meçhul bir bilgisizlik, bir hiç vardı. O sonsuz hiçlikte ne olduğunu Tanrı dahi bilemezdi.

Sırtını ve kollarını köprünün demirlerine dayamış, sigarasını içen adamın dudaklarında hoş bir tebessüm vardı. Birazdan olacakları düşünüyor, kararından emin olup olmadığını düşünüyordu. Biraz sonra kafasındaki bu düşünceleri de temizledi. Tiyatro bitmek üzereydi.  Son perde büyük bir hızla yaklaşıyordu. Sigarasının bittiğini fark ederek bitmiş sigarayı demirlere bastırarak söndürdü. Aşağıdaki bilinmezliğe bakarak sigarasını, köprüden aşağıya attı. Sönmüş sigara hızla sisin içinde kaybolarak bilinmez diyarların içinde kayboldu.

Arada sırada bu eski köprüden arabalar geçiyor, fakat ne onlar bu adamı ne de adam bu arabaları önemsiyordu. Ve işte bir araba daha adamın yanından geçerek sisin içinde kayboldu. Adam, daha önce olduğu gibi yine yalnız başına kalmıştı. Havanın soğukluğu sanki ona etki etmemeye başlamıştı. Önüne bakarak düşünmeye devam etti. Canı nedenini bilmediği bir sebepten dolayı bir sigara daha içmek istiyordu. Elini paltosunun cebine atarak sigara kutusunu çıkardı. İçini açtığında fark etti ki az önce içtiği onun son sigarasıydı. Beynine hücum eden ani bir sinirle boş kutuyu da aşağıya fırlattı. Kutuyu fırlatmaya çalışırken ayağı kaymış, son anda demirlere tutunarak dengesini korumuştu. Bir anda korktuğunu hissetti. O, şuracığa düşmekten korkmuştu! Hâlbuki birazdan yapacakları karşısında bu bir hiçti. Kendi kendine “Bu tiyatronun son nefesleri olacak. Artık tiyatro bitmeli, son perde oynanmalı ve kırmızı uzun perdeler sahneyi işgal etmeli.” diye söylendi.

İçinden artık zamanın geldiğini fısıldayan bir ses duydu. Adam bu sesin çağrısına uymayı, bu korkunç çağrıları karşılıksız bırakmamayı mantıklı buldu. O, akıntıyla mücadele etmekten bıkmış, usanmıştı. Kendini tükenmiş hissediyordu. Artık rüzgârla savaşmak yoktu. Rüzgâr nereye giderse o da oraya onunla birlikte gidecekti. Gidilecek bu yol artık onun için daha uzun görünmüyordu. Yolun sonuna geldiğini bundan sonra bir yol olmadığını, seçeneklerinin tükendiğini düşünüyordu. Ama asıl merak ettiği yolunun niçin bittiğiydi. Onu bu yolun sonuna ne getirmişti? Aşağıya bakarak düşünmeye başladı.

Bu yolun sonuna gelmeden önce elbette herkes gibi o da bu uzun sandığı ama meğerse çok kısa olduğu yoluna bir yerlerden başlamıştı. İşte şimdi sonunda durduğu yolun başlangıcını düşünüyordu. Zaman ilerledikçe hava iyice soğuyor ama o artık soğuğu hissetmiyordu. Tek derdi neren başladığını bir an evvel bulmaktı. Fakat nafile onu dahi bulamıyordu ya.
Aklı çocukluğuna gitti. Çocukluğu ne güzeldi! Hayat denilen bu soğuk denizin henüz kıyısındaydı. Soğuk suya yalnızca ayakları girmekteydi. Ailesi onu çok seviyordu. Eskiyi hatırlayınca şuan ki hayatına yeniden baktı. Aman tanrım! Ne kadar da kötüydü! Eskiden elinde olan güzelliklerin şuanda hiçbiri yoktu. Çocukken yalnızlık kelimesini dahi bilmezdi! Ama şimdi o, hayatını bu soğuk ve ıssız kelimeyle birleştirmişti. Daha sonra ailesini düşündü. Onlar artık sadece anılarda kalmıştı. Birer tebessüm kaynağı, birer acı kaynağı olmuştu. Yaşı büyüdükçe o da bir şeylerin değiştiğini fark ediyordu. Hayat denilen soğuk denizde ilerledikçe su ilerliyor, deniz derinliği artıyordu. Gençlik yıllarını düşünmeye başladı. Evet! Bulmuştu. Onun şuanda sonlanmak üzere olan kısa yolu bu yıllarda başlamıştı. Hayatının ilk kederini bu yaşlarında tatmış, ilk acısını bu yaşlarda çekmiş, ilk yalnızlığını bu yaşlarında hissetmişti. Fakat o zamanlar bu acıların, dertlerin, kederin ve yalnızlığın elbet bir gün biteceğini düşünüyordu. İşte bu fikriyle yanıldığını anladı. Zaman ilerledikçe bu soğuk denize daha da batıyordu! Hâlbuki ne mutlu başlamıştı onun için hayat!

Bu düşüncelerinden sıyrıldı. Artık olacakları kabullenmişti. Beynine başka düşünceler hücum etmeye başladı. Nasıl burada olduğunu bırakıp bundan sonra ne olacakları düşünmeye başladı. Acaba son kalıntıları bir insana ulaşacak mıydı? Deniz o kadar yükselmişti ki onun için artık nefes dahi alamıyordu. Su seviyesi boynunu dahi geçmişti. Biraz sonra o da ondan önceki milyonlar gibi bu denizde ilerleyebildiği derinliklere ilerleyecek sonrasında su altındaki bilinmezlikte kaybolacaktı. Bu dünya döndüğünden beridir hep böyleydi.

Bir anlığına kendinin biraz sonra olacak şeklini düşündü. Acaba kendini tanıyabilecekler miydi? Kendine geldi. Kısa süre sessizce ve acıyla güldü. Bu hayatta onun hiç tanıdığı insan yoktu ki! İşte bu acı gerçek ona daha fazla düşünmenin hata olacağı fikrini verdi. O durum için de haklıydı. Daha fazla beklemenin anlamı yoktu. Tiyatro artık bitmişti. Beklemeye lüzum yoktu.

O anda içinde büyük bir huzur hissetti. Bu huzuru yaşamı boyunca yalnızca çocukluk yıllarında tatmıştı. Bu tadı unutalı çok oluyordu. Nihayetinde o da haklıydı. Artık yolun sonundaydı. Bir adım sonra bu lanet yaşam, acının, kederin ve yalnızlığın olduğu bu zehirden artık kurtulacaktı.

Ayağını demirden attı. Köprünün tarafında kalan diğer ayağını da uçurumun tarafına atarak sırtını köprüye verdi. Artık sisle bilinmezliğe bürünmüş korkunç uçurum bir adım önündeydi. Elleriyle köprünün korkuluğunu sıkı sıkı tutuyordu. Ne oluyordu ona? İçinde bir ses ona yaşaması için bağırıyor, feryat figan çığırıyordu. Yapacağı iki şey vardı. Ya vaz geçerek o korkunç yaşama devam edecek ya da atlayacak ve bilinmezliğe giden yolu seçecekti.

“Hayır yanılmışım! Benim yolum henüz bitmedi! Asıl şimdi başlıyor! Fakat bir yol ayrımındayım. Bir yol kötü. Acımasız, soğuk ve yalnız. Diğer yol ise bilinmez ve korkutucu. Öte yandan ilk seçenek ıstıraplı ve acı. Hayır, bu kadar acı yeter. Bilinmezlik, bilinen acıdan daha iyidir. İşte seçimimi yapıyorum.”

Adam gözlerini kapadı. Sıkıyla tuttuğu demir korkulukları yavaş yavaş bıraktı. Kollarını uçuyormuş gibi açarak kendini bilinmezlik ve görünmezlikten oluşan sis duvarının içine attı. Kısa süre içinde sisten duvarın içine girerek kayboldu. Artık o somut dünyanın değil, soyut dünyanın bir sakiniydi…

HikayelerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin