Chapter 3// "Library"

76 5 1
                                    

Bu bölümde Harry'nin sahnesi yok ama siz yine de bir bakın. Belki ileri ki bölümlerde hatırlamanız gereken bazı şeyler yazmış olabilirim. Bu arada okuduktan sonra eğer beğendiyseniz lütfen voteler misiniz? Sizi Seviyorum

》Multimedia Cody

Eve adımımı atar atmaz tek planım odama çıkıp yalnız kalmaktı. Fakat yine istediğim olmamıştı.

Salonun girişinde omzunu kapıya yaslayıp ellerinini göğsünün altında bağlamış annem bana sinirli olduğunu daha iyi ifade edemezdi.

"Britney Williams derhal salona geç ve bana hesap ver." Siktir! Siktir! Siktir! Öğrenmiş olamaz değil mi? Hayır hayır öğrenmemiştir. Tanrım. Kendimi kandırıyorum tabii ki öğrendi.

Bakışlarımı yere düşürüp annemin yanından yavaşça geçerek salonda ki beyaz koltuğa iliştim.

Uzun kalem eteği ve topuklu ayakkabıları görüşüp alanıma girdiğinde elindekileri yüzüme atıp ona bakmamı bekledi.

Bir dakika kıyafetlerim ne alaka? Benimle sınav hakkında konuşmayacak mı yani?

"Bil bakalım bunlar kimin dolabından çıktı Britney? " Issırılmaktan büyük ihtimalle kızarmış dudaklarımı serbest bıraktım.

"Bu kıyafetler sende ne arıyor Britney?  Anlatmak ister misin?" Korkarak ağzımı açtığımda kekelemekten başka bir halt yapamadım. "B-ben şey..."

Ellerini şakaklarına koyup ovalarken bir yandan da bana bütün zehirini kusmaya hazırlanıyormuş gibi bir bakış attı.

"Ne istiyorsun Brtitney ha? Nasıl biri olmak istiyorsun? Bu mu olmak istediğin? Ucuz bir sokak fahişesi mi? Ben seni ne kadar düzgün yetiştirmeye çalışırsam sen o kadar yoldan çıkıyorsun! Onlar gibi mi olamak istiyorsun? O sürtüklere mi benzemeye çalışıyorsun?" Ne oldu bilmiyorum ama aniden gelen bir cesaret patlamasıyla annemin karşısına geçip bende bütün nefretimi gözlerime yansıtarak ona baktım.

"Bir kez olsun beni dinle anne. Senin o yüzüme fırlattığın kıyafetler varya onları dışarıda ki bütün kızlar giyiyor.  Bütün normal kızlar. Ama ne var biliyor musun? Başımda senin gibi kaçık bir terbiye takıntılısı bir anne varken ben asla normal olamam!" Sözlerim çok klasik bir son olarak yanağıma atılan tokatla son buldu. Neyse ki bu her zaman olan bir olay ki artık fazla etkilenmiyorun. Sola düşmüş başımı, kanayan dudağıma elimi bastırarak anneme doğru çevirdim. "Bravo anne. Bana yine ne kadar harika bir anne olduğunu gösterdin."

Sert bakışlarında zerre yumuşama olmadığını gördüm. Ne bekliyordum ki? 'Özür dilerim hayatım' falan diyip bana sarılmasını mı? Çok beklersin Brit.

Yavaşça evin kapısına adımlayıp sessizce sokağa çıktım. Dışarısı fazla soğuk değildi fakat yine de serin bir rüzgar vardı. Tahminimce yarım saat içinde kararacak hava beni biraz korkutsada gururum ve sinirim ağır basmıştı. O eve gidemezdim. En azından şimdilik.

Kollarımı etrafıma sarıp şehir merkezinde ki kütüphaneye doğru yürümeye başladım. O kütüphaneden başka kalacak bir yerim yoktu şuan. Nora'ya gitmek istemiyordum. Hem ona rahatsızlık verecektim hemde belki biraz ablasını sevmiyor olabilirdim. Sadece biraz. Pekala kızdan ölümüne nefret ediyorum.

Kırmızı ışıkta duran arabaları önemsemeden karşıdan karşıya geçtikten sonra kütüphanenin büyük kapısına ulaşmıştım. Soğuktan morarmış ellerimi kapıların demir kulplarına bastırarak kapıyı araladığımda içeriden gelen sıcak hava doğruca vücudumun açıkta kalmış yerlerine nüfuz ederek uyuşturmaya başladı. içerideki sıcaklık bana kendi evimde ki kütüphane odasını hatırlatmıştı. 

Green EyesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin