4. Bölüm

11 0 0
                                    

Yiba Çarşısı, sadece içinde bulunan dükkânlarda çalışanların değil, bu eski, köhne binayı ziyaret eden hemen herkesin de tüylerini diken diken ediyordu. 1978 yılında yaşanan felaket hâlâ belleklerde, taptaze yerini koruyordu. Bir çantacı dükkânında başlayan yangının önü alınamamış, tüm iş hanı kısa sürede alevler içinde kalmış, kurtulmaya çalışırken kendini aşağı atanlardan, alevlerin arasında mahsur kalanlardan, zehirli gazlardan boğulanlardan oluşan kurbanlar yakınlarını ve olaya şahit olanları uzun bir süre tarifi imkânsız acılar içinde bırakmıştı. Olaydan şans eseri kurtulmayı başaran kazazedeler ise gerek anlattıklarıyla, gerek yaşadıklarıyla tüm Türkiye'nin hafızasına bir dehşet manzarası kazımıştı. Fail olarak yangının başladığı dükkân sahibi görülüp hapis ve para cezası almışsa da herkes suçu birbirine atmış, kimi belediyeyi, kimi itfaiye teşkilatını, kimi ise siyasileri suçlayıp durmuş, kendini aklamaya çalışmıştı. Bina daha sonra onarılmış, böylesi bir faciaya karşı daha sıkı tedbirlerle donatılmış olsa da hem eski havasını hem de şaşaalı günlerini bir daha yaşamamak üzere kaybetmişti. Şimdi ucuz kiralı, az müşterili dükkânlara ev sahipliği yapıyordu, sadece işi düşenlerin girdiği, işini bitirenlerin ise hemen terk etmek istediği bir virane gibiydi. Bisikletçilerden matbaalara kadar geniş bir yelpazeyi barındırıyor olsa da burada çalışan hemen herkesin gayesi daha iyi bir yerde, daha iyi imkânlara sahip olmaktı, kendilerini iş hayatının sonuna kadar burada çalışıyor olarak görmek istemiyor, en kısa sürede başka bir yerde iş bulmayı diliyorlardı. Çünkü bu bina sanki hayaletlerle doluydu, merdivenleri bir aşağı bir yukarı arşınlayan pek çok kişi çığlıkları, imdat çağrılarını duyduğunu sanıyordu. Evet, bu binanın bir ruhu vardı ve tutsak ruhları da esir almış, sanki yalnız kalmamak için onları da bir yere salmıyordu.

Ferhat, bodrum kattaki matbaada dizgiye girecek kâğıtları yerleştirirken hâlen sırtında babasının kemerini ve onun bıraktığı izleri hissediyordu. Küçük kız kardeşini odadan çıkarıp yatağında uykuya dalana kadar beklemiş, hıçkırıklarının dindiğinden ve rüyalar âlemine daldığından emin olduğunda ancak odasına geri dönebilmiş, kaderine isyan ederek, babasına küfürler yağdırarak vücudundaki acıların hafiflemesini ummuş ve en sonunda yorgunluktan uykuya teslim olmuştu. Gözleri hâlâ kan çanağıydı, kurt kışı geçirir ama yediği ayazı asla unutmazdı. Gün gelecekti elbet. Ne babası, ne tanıdığı herhangi birisi ondan ümitli değildi. Akşam lisesi olsa olsa bir hevesti, Ferhat da tıpkı çevresindeki herkes gibi gerçeklerin farkına varıp bu hevesten er geç vazgeçecek, kendisini bekleyen kadere ram olacak, aldığı ücrete şükreden, eline geçen iki kuruşla idare eden, doğup büyüdüğü çevreden kopamayan, şansı varsa kendisi gibi fakir, cahil bir kızla evlenebilen birisi olup çıkacaktı. Eğer daha şanslı ise karısı, annesi gibi dünyadan erkenden vazgeçen, kurtuluşu kendini bir ipe bağlayıp sallandırmakta bulanlardan olmazdı. Zor durumlarında yanında olacak, ellerine bir dilim ekmek geçse de onu paylaşacak, çocuklarına analık edecek, beyinin bir dediğini iki etmeyecek bir kız ne iyi olurdu! Ama bu bile Ferhat'ın hayallerini kesmeye yetmiyordu. Onun bir kurtuluşu vardı, nasıl olacak, neyle gerçekleşecek henüz bilmiyordu ama kaderi yüz seksen derece dönecek, şimdi kendisine inanmayan, burun kıvıran, hatta dalga geçen herkes önünde saygıyla eğilecekti. Bu, belki elde edeceği parayla, güçle olacaktı, belki de akşam lisesinden sonra üniversiteyi kazanıp iyi bir meslek edinecek ve kendisiyle aynı koşullarda büyüyen herkesin gıpta edeceği, müspet bir ibret-i âlem olacaktı.

Elindeki işi tamamlamıştı Ferhat, biraz dinlenmek istedi, cam kenarına geçip çarşıdaki hareketliliği seyre daldı. Ragıp, Ferhat'taki durgunluğu fark etti, yanına geldi delikanlının, elini omzuna koydu ve her zamanki naif, sakin ses tonuyla "Ne oldu Ferhat?" dedi, "Elindeki işleri bitirdin mi?"

"Evet Ragıp Abi, bitirdim. Az biraz soluklanıyordum..."

"İstersen çık, yemeğini ye, öyle gel" dedi Ragıp, "Çünkü biliyorsun, hafta sonuna kadar teslim etmemiz gereken üç işimiz var. Patron böyle boş durduğunu görmesin. Yemek bahanen olur en azından..."

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jan 01, 2021 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Bir Ankara HüsranıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin