1-Yanılgılar ve Yenilgiler

406 54 127
                                    

Öyle bir zaman gelecek ki ölüm kelimesinin yabancılığını yadırgayacak ruhun.

Varlığınızın faydasını göremezsiniz bir yerden sonra yaşamaktan sıkılır, yanlış yollara saparsınız demişti lisedeki öğretmenim. İlk zamanlar sınıfın goy goy takımının başında yer alan beni bile etkileyen bu sözler daha sonra hayatıma bir rüzgar gibi yön vermiş ve beni doğru limana ulaştırmak için elinden geleni yapmıştı. Hayatım düzene oturmuş muydu bilinmez ama bir şekilde o eski benden kurtulduğum için memnundum. Bunu her ne kadar hocamın o sözlerine borçlu olsam da bir yandan kendi çabam ve azmimin daha ağır bastığını da biliyordum. Yine de kendimi kandırmak hoşuma gidiyordu ya da işime geliyordu. Ne faydası olduğunu her ne kadar bilmesem de hayatıma böyle devam ediyordum.

Bulunduğum odanın kapısı yavaşça açılırken kapımı çalma zahmetine bile girmeyen kişiyi çok iyi biliyordum. Gözlerim yerdeki su damlalarından Aybars'a dönerken sakın kalmak için derin bir nefes aldım. Bakışlarım kuzguni kahveleriyle buluşurken orada ne gördüm bilmiyorum ama nedense bana hiç de iyi şeyler söylemeyeceğini için için kabullendim. Siyah saçlarından dökülen su damlaları onun dışarıdaki yağmurdan kendi payına düşeni aldığının habercisiydi. Elindeki kansa içimdeki kötü hissin güçleneceğinin kanıtı.

"Bir haber var mı?"

Bu hayatta ölümden daha zor bir şey varsa o da yaşamaktı. Ölüm kimine bir son kimine bir başlangıçken yaşam hep başkalarının elindeydi. Kendi yolunu çizen sayılı insan vardı ve ben o sayılı insanın yanından bile geçemeyeceğimi biliyordum. İşin daha acı olan kısmı ise bunu sorgulamıyor, sorgulama hakkını kendimde bulamıyordum. Acıklı bir durum olduğunu bile bile kabullenmek... Tıpkı şimdi cevabı bariz bir şekilde belli olan o soruma çaresizce cevap beklediğim gibi.

Aybars bir an için direncini kaybedip ağlayacak gibi olsa da zorlukla başını iki yana salladı ve dudaklarını aralayıp titrek çıkan sesine aldırmadan konuşmaya başladı. "Hayır. Her yere baktım. Daha önce binlerce kez konuştuğumuz insanlarla konuştum ama ondan hiçbir iz yok." Dudaklarını birbirine bastırırken söylemek istediği birçok sözü dilinin altına gömdüğüne an be an şahit oldum ama bir şey söylemedim. Belki de söylemeye gücüm kalmamıştı.

Duyduğum şeyler sanki hiç bilmediğim şeylermiş gibi düşüncelerimi esir alırken kalbimin sıkıştığını hissettim. İlaçlarımı almam gerekiyordu ama ben hiçbir şey yapmayıp o acının beni öldürmesini arzu ediyordum. Canımdan çok sevdiğim kardeşim yoktu. Ondan üç aydır haber alamıyordum ve onun olmadığı bir dünya gün geçtikçe gözümde değersizleşiyordu. Kalbimin ağrısı nefesinin düzensiz çıkmasına sebebiyet verince Aybars hızlı adımlarla yanıma geldi. Bana bir şeyler söylediğini kıpırdayan dudaklarından anlayabiliyordum ama bir yandan da bulanık gören gözlerimin zihnimle birleşerek bana oyun oynadığını düşünüyordum.

Benimle iletişim kuramayan Aybars beni yavaşça yatağa yatırıp yatağımın yanındaki ilaçlara yöneldi ve bulduğu ilaçları yanı başıma atıp içinde su olmayan boş sürahiyi yere atarak hızla odadan çıktı. Aradan ne kadar süre geçti bilmiyorum ama elinde bir bardak suyla geri dönüp bana ilaçlarımı içirirken uslu bir kız olmak için zorladım kendimi. Oysa aklımdan geçen tek şey ölümün nasıl bir şey olduğuydu. Kiminin söylediği gibi bir kurtuluş muydu yoksa bir kaçış mı? Hangisi olursa olsun yaşadığım bu acıya son vermeyecek miydi?

ÇARKLARIN DİŞLİLERİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin