Sana kırdığın kadar kırılmayı, yıktığın kadar yıkılmayı öğreteceğim!
Düşünceler zihnimde karmaşaya neden olurken Aybarsla aramızda çığ gibi büyüyen sessizlik bize zaman tanıyordu. Aklımızda daha iyi planlar kurmak için bize verilen adresin önüne geldikten sonra arabayı görünmeyecek bir yer park etmiştik. Daha doğrusu fark edilmeyecek bir yere. Bulunduğumuz yeri aydınlatan tek ışık kaynağı ağaçların arasından sızan ay ışığıydı ve neredeyse ormanın içinde olan bizler için bu durum biraz tehlikeliydi ama ikimizin de şu an umursadığı şey bu değildi.
"Bence birlikte içeri girip duruma göre hareket edelim. Eğer canımızı sıkacak bir şey yaparsalar savaşırız."
Gözlerimi Aybars'ı dinlerken diktiğim yerden alıp Aybars'a çevirdim ve "Gerizekalı olduğuna dair şüphelerim vardı ama artık hiçbir şüphem yok. Beni bu ikilemden kurtardığın için teşekkür ederim tescilli gerizekalı! İçeride kaç kişi olduğunu bilmiyoruz ve sen diyorsun ki içeri girelim en kötü ölürüz!" diye sinirle söylendim.
Sinirli gözlerini bana çeviren çocuk kendini tutuyordu. Sinirlendiği an çevresine zarar verirdi ve şu an bana zarar vermek istemiyordu. Bunu gözlerinden görebiliyordum ama onun da bir şeyi bilmesi gerekiyordu: Bu hayatı çöpte bulmamıştık ve bu beyni de süs olsun diye taşımıyorduk. Bana söylediği sözler düşünen bir beynin ürünü değildi. Sadece bir an önce Melike'yi kurtarmak istiyordu ama atladığı şey onu kurtaralım derken hepimizin ölebileceği gerçeğiydi.
Onun konuşmak için aralanan dudaklarından kelimelerin çıkmasına izin vermeden derin bir nefes aldım ve arabanın bagajına yöneldim. Bagajı açıp içinden oldukça büyük bir silah çıkardım ve Aybars'a uzattım. Bana anlamsız bakan gözlerine bıkkınca bakıp "Al hadi! Seni sabaha kadar bekleyemem." dedim.
Elimdeki silahı kafası karışık bir şekilde aldı ve benim bagajı sessizce kapatmamı izledi. Bagajı kapattıktan sonra ona döndüm ve elindeki silahı işaret ederek konuşmaya başladım.
"Elindeki silahla duvarlara saatli bombalar atacaksın. Bombalar sayesinde bize zarar veremezler. Bombaları attıktan sonra süre başlayacak süreyi atmadan önce silahın üzerinden ayarlayabilirsin ama unutma sen bunları attıktan sonra durduramazsın. Bu yüzden atacağım zamanı çok iyi ayarlamalısın. Sana her ne kadar güvenmesem de içeride Melike'nin olduğunu da bilmen az da olsa işime yarıyor."
Bana bakıp homurdanan çocuk "Ne yani tüm plan bu mu? Şu bombaları duvarlara at ve patlamalarını bekle." diye sordu. Alaycı bakışlarına gözlerimi kısarak baktım ve "Oradan bakınca yıllardır suikastçi olarak çalışıyorum gibi mi duruyor?" diye karşılık verdim.
Gözlerini devirdi. "Sadece fazla basit değil mi? Üstelik bomba patladığında içeride olup olmayacağınızın garantisi yok. Sizi tehlikeye atamam." Bakışlarım ciddileşen yüzünde gezindi. "Doğru ama bundan daha iyisi de yok elimizde." Elimi cebime atıp iki tane iletişim cihazı çıkardım. Birisini Aybars'a uzattım ve onu almasını bekledim. "Bunlarla haberleşebiliriz. Tek yapman gereken kulağına takmam ve siyah düğmeye basman. Bunu yaptıktan sonra benim söylediğim her şeyi duyacaksın ve bana cevap verebileceksin."
Elimdeki sarı cihazı alıp üzerindeki siyah düğmeye bastı. Bastığı düğmeyle cihazın üzerinde kırmızı bir ışık yanmaya başladı. Aybars cihazı kulağına takarken ben de onun gibi cihazımı aktifleştirdim ve kulağıma taktım. Bir elimle boşta kalan kulağımı kapattım ve cihazın çalışıp çalışmadığını kontrol ettim. Çalışan cihazla az da olsa rahat bir nefes alırken Aybars hâlâ bu planın saçmalığından yakınıyordu ama onun kuruntuları için yapabileceğim bir şey yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇARKLARIN DİŞLİLERİ
Science FictionZaman akıp giderken sadece devirleri değiştirmedi, düşünceleri de değiştirdi. İnsanların benliklerinde zehirli düşüncelerin yavaş yavaş oluşmasını da seyretti. Ama bunların hiçbirine engel olmadı. Çünkü onun bildiği tek şey benliğine uymak ve akıp g...