Taehyung uzamış kömür karası saçlarını elindeki çarşaf parçasıyla toparlarken küçük parmaklıklarla sarılmış pencereden dışarı baktı. Özgür olduğu zamanları özlüyordu ancak bir nebze kendisini huzurlu hissediyordu. Bulunduğu konumdan mutluymuş gibi.
Zindanın büyük kapısı açıldığında sıkıntılı bir iç çekip siyah kadife göz bandını gözlerine yerleştirdi. Saat dilimini bilmiyordu, sadece saat 8'de kahvaltı getirdiklerini biliyordu.
"Gerçekten lanetli misin?" Onu rahatsız eden muhafızın irite edici sesi parmaklıkların arkasından yankılandığında Taehyung tehlikeli bir tebessüm oluşturdu dudaklarına.
"Görmek ister misin?" Muhafız canından olmak istemediği için aceleyle tabağı fırlatır gibi yere bırakmış ardından zindandan çıkmıştı. Taehyung istese buradan kolaylıkla çıkabilirdi ancak zindanın ardında onu kaç asker beklediğini bilmiyordu. Buradan kaçması demek, tüm o askerleri öldürmesi demekti. Her bir askerin ailesi, seveni vardı elbet ve Taehyung bu kadar vicdansız değildi. O yaşadığı onca şeye rağmen içindeki masum kısmı her şeyden arındırmıştı.
Eline aldığı kitabın son sayfalarına yaklaştığında dışardan gelen askerlerin konuşmaları yankılandı küçük zindanda.
"Prens Jeon bu sefer kurtarabilecek mi dersin?" Adamın kahkaha atarak dedikleri Taehyung'un elindeki kitabı bırakıp konuya yoğunlaşmasına vesile oldu.
"Ne zaman kurtarmadı ki?" Az önce konuşan adamdan daha kalın bir tınısı olan ses konuştu bu sefer.
"Kesin yine delirecek. Dua edelim ki ölmesin, tüm işleri o yapıyor sonuçta. Abisinin köpeği" ikili kahkaha atarken Taehyungyerinde huzursuzca kıpırdandı. Jungkook'un ölmesini istemiyordu, uzun zaman sonra konuştuğu ilk kişiydi. (Kraliçe Seo dışında)
İki asker zindanın önünden geçip gittiklerinde Taehyung'un içini çoktan huzursuzluk kaplamıştı. Küçük pencereye baktı, hava aydınlıktı. O günden sonra ilk kez Tanrıya dua etmek istedi. Bu yüzden sert yataktan kalktı ve soğuk gri zemin üzerinde dizleri üzerine çöktü. Gün ışığı yüzüne yansırken o tavana yakın olan küçük pencereden dışarıya baktı ve ellerini birbirine kavuşturdu.
Bu manzarayı uzaktan gören biri, melekten farksız gözüken güzellik tanrısı Taehyung'un her duasının kabul olacağını düşünürdü. Melek gibiydi çünkü, ne gibi bir sorunu olabilirdi ki Tanrıya yalvaracak? Taehyung kurumuş dudaklarını birleştirdi ve kalbinin en derinliklerinden Prens Jungkook için ilk duasını etti.
'Sevgili Tanrım; şayet eğer yeni arkadaşımla yollarımız bu şekilde ayrılacaksa, lütfen o gün bu gün olmasın. Lütfen bu kadar erken olmasın,. Bu, senden uzun zaman sonra ilk dileğim yalvarırım.'
-
Hava kararmış, kışın verdiği soğuklukla içerisi buz kesilmişti. Taehyung Tanrıya defalarca yalvarması sonucu verilen sarı battaniyesine sarılmış, elinden geldiğince sıcak kalmaya çalışıyordu. Dişleri birbirine şiddetle çarparken hastalanmamak için de dua etti. Artık ona gece yarılarına kadar bakacak ve ateşinin düşmesini bekleyecek annesi yanında yoktu çünkü. Sahi ya, onlar ne yapıyordu? Çok özlemişti ailesini. İlk kez bu kadar ayrı kalmıştı annesinin sıcak kollarından. Gözleri hissettiği özlemle dolarken aklındakileri arka plana atmaya çalıştı.
"Özür dilerim," diye fısıldadı soğuk, sessiz, kimsesiz duvarlara doğru.
Özür dilerim anneciğim ama senin oğlun bir kişinin daha gözleri önünde ölmesine dayanamaz. Senin oğlun bir daha katil olamaz, özür dilerim. Aciz olduğum için, katil olmak istemediğim için özür dilerim anneciğim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Medusa | TK
Fanfiction"Bilmeyenlere duyurunuz, bugün güzelliğin temsili ettiğiniz Kim Taehyung güzelliğinin kurbanı olacaktır!" Taekook 𝑀𝑒𝑑𝑢𝑠𝑎'