İçimde aylar
öncesindekiyle aynı his
vardı, sığınağın kapalı
duvarlarının yarattığı
klostrofobik etki ve daha
kötüsü korku. Ne kadar
süredir olduğunu
bilemesem de
buradaydım ama
gardiyanlarla bile
konuşmama izin yoktu,
denemelerim boynuma
yayılan akım ile
başarızlığa uğruyordu.
İyice zayıflamıştım, yüzüm
çökmüştü. Kendimi bu
beton duvarların arasında
öleceğime inandırmam en
iyisi olacaktı, yoksa
içimdeki umut beni daha
önce öldürecekti.
Bir muhafız geldi ve
yemeğimi getirdi, en
azından artık azıcık da
peynir vermeye
başlamışlardı.
Gözlerimden istemsiz
birkaç yaş döküldü, ben
bunu haketmiyordum.
Birkaç dakika içinde
boynumdan vücuduma
yayılacak acıyı
umursamdan bağırdım,
boğazım yırtılırcasına
acıyana kadar devam
ettim. Belki de
deliriyordum, içimdeki bu
kaygı çok rahatsız
ediciydi. Ellerimi zorla
kısacık kesilmiş
saçlarımda gezdirdim,
bakışlarım düşüncelerim
kadar boştu. Saatim
olmadığı ve pencerem
siyah bir madde ile
kaplanmış olduğu için
zaman kavramını
kaybetmiştim, burada ne
kadardır olduğum, saatin
kaç olduğu, hepsi kayıptı.
Birkaç gün sonra...
İçine parmaklarımla
yaydığım peynirli
ekmekten birkaç ısırık
aldım, bayat ekmeğin sert
dokusu boğazımı
tırmaladı. Nedensiz yere
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELEMENT
Science Fictionİnsanlık genlerde oluşan önlenemez bir mutasyon nedeniyle dört ülkeye ve dört kategoriye ayrılmıştır: Aquarium Firex Aura Earth Genlerdeki mutasyon insanların saç renklerini de etkilemiş ve her türün sembolü olmuştur. Fakat bu dört dünya devletinin ...