0.2

166 13 18
                                    

Herkese merhaba

Keyifli okumalar dilerim



~

Hiç kendinizi diken üstünde hissetmiş miydiniz? Ya da telaş benliğinizi sarmış mıydı? Korkunun ecele faydası olmadığını fark ettiğiniz de geç kalmış mıydınız?

Ben tam olarak bunları hissediyordum. Han nehrinin yakınlarındaki kafeye gelişimizin üstünden yaklaşık onbeş dakika geçmişti. Mutfak kısmında bardakları dolaba yerleştirirken içeride neler döndüğünü düşünmeden edemiyordum. Oysa kaçmak için mutfağa gelmemiş miydim sahi?

Jennie ve Lisa üst katla ilgilenirken geriye kalanları Yoongi gözünün önünden ayırmıyordu. Olanlar hala şaka gibi gelirken stres yüzünden midemin bulandığını hissettim.

Kalan son bardağı da geniş dolaba yerleştirip kenardaki tabureye kendimi attım. Hoseok herkese iş dağılımı yaparken, bizi özellikle göz önünde tutmamaya çaba göstermişti. Jimin'i dert etmiyorlardı, içten içe ondan hoşlandıklarını biliyordum. Çünkü kibar ve sakin bir çocuktu. Kimseyi incitmez, şefkatini karıncadan bile sakınmazdı.

Onun aksine Taehyung onların gözünde serseriden farksızdı. Lisa'yı bir anda terk etmesini Lisa bile aşmıştı, ancak onlar aşamıyordu. Jungkook'un bana olan ilgisi haliyle onları rahatsız ediyordu. Onu tam olarak tanımıyorlardı, Lisa ve Taehyung sevgiliyken birkaç kere aynı ortamda bulunmuşlardı o kadar. Ama Taehyung ile arkadaş olmaları ve Jungkook'un soğuk ifadesi onların için tamamen eksi bir puandı.

Bense Jungkook'un benden hoşlanma olasılığına hala alışamamıştım. Daha birkaç hafta öncesine kadar takıldığı kızların sırası Seul'den Busan'a kadar uzuyordu. Yani kısacası benden hoşlandığını düşünmüyordum. Benimle de o kızlarla takıldığı gibi takılmaktı amacı.

Az çok aynı ortamda bulunmuştuk. Hatta Lisa ve Taehyung sevgiliyken hep aynı ortamda oluyorduk. Ama ben ve Jennie genellikle azıcık takılır sonra ortamı terk ederdik. Jisoo'nun da kalma amacı zaten Namjoon'du.
Bu toplanmalarda Jungkook genelde farklı kızlarla takılır, bazense o kızlarla ortamı terk ederdi.

Bana her kutu gönderdiğinde aklıma sadece bunlar geliyordu. Ne karnımda kelebekler uçuşuyor, ne de ağzım kulaklarıma varıyordu. Aksine suratım olabildiğince düşüyor, midem yanıyordu. Sinirleniyordum ve bıkmıştım. Eğer bir kutu daha gönderirse o kutuya onu da koyup çöpe atacak, sonsuza kadar ondan kurtulacaktım. Şimdilik planım buydu.

Mutfağa açılan kapı aralandığında başımı o tarafa doğru çevirdim. Jungkook elinde bir koliyle içeri girdi. Birkaç adım atarak duraksayıp bana döndü.

"Bunu nereye koymalıyım?" Dedi ve elindeki koliyi hafifçe kaldırdı. Gözlerimi ondan çektim ve sakince etrafı taradım.

"Tezgaha koyabilirsin." Diyerek başımla tezgahı işaret ettim. Birşey demeden elindeki kutuyla yürüdü. Ardından kalktım ve masadaki maket bıçağını alıp yanına yürüdüm.

All The Lies | rosékook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin