eight

217 20 69
                                    

Sevgilim anlamıyorum. Degişiyorsun dayanamıyorum.

-

"Namjoon!" Yaklaşık beşinci çağırmamdan sonra Namjoon sonunda tuvaletten çıkıp yanıma gelmişti. "Efendim güzelim?"

Dudaklarımı büzdüm. "Bize karpuz alır mısın?" Namjoon kaşını çattı ama bu kızdığından değil anlamadığındandı. "Jis, mart ayındayız. Nasıl bulurum karpuzu?"

Elini tuttum ve biraz ısrar ettim. Biraz sonra kabul etmişti. Biraz isteksizdi ama ne yapabilirdim ki? Ya çocuğumuzun poposunda karpuz lekesi çıksa? Daha mı iyi olurdu?

Yedinci ayın sonundaydık ve karnım bir hayli büyümüştü. Ayrıca minik bir oğlumuz olacaktı. Ortak kararla ismini Moonjin koymaya karar vermiştik. Her şey güzeldi. Tek bir şey dışında... Yaşım genç olduğu için doğumum çok riskliydi. Bebeği doğururken benim ya da onun hatta ikimizin de ölme ihtimali vardı. Bu yaklaşık yüzde otuzluk bir ihtimaldi.
Ayrıca erken doğum riski de vardı.
Ama ne olursa olsun deneyecektim.
Bizim için...

Namjoon'un gelmediği bir saat boyunca sadece ayaklarımı uzatıp televizyon izlemiştim. Onu aradığımda Hoseok ile beraber aradıklarını söylemişti. Onu onaylayıp yine teşekkür ettikten sonra kapatmıştım.

Yarım saat sonra izlediğim dizi sıkmaya başlamış ve üzerime bir ağırlık çökmüştü. Kendimi tam uykuya teslim edeceğim sırada karnıma saplanan sızı uykumu kaçırmıştı. Klasik bir sancı sanmıştım ama her geçen saniye artmıştı. Biraz sonra altımda bir ıslaklık hissettim.
Suyum gelmişti! Ne yani doğuracak mıydım? Daha yedi aylıktı. Elim ayağıma dolaşırken hemen Namjoon'i aradım.

Lanet olsun, ulaşılmıyordu! Hemen Jennie'yi aradım ve durumu izah ettim. Beni on dakikaya alacağını söyledi. Tanrı'm ölecek gibiydim.

On beş dakika geçmesine rağmen Jennie gelmeyince yine Namjoon'u aradım. Yine ulaşılmıyordu ve ben artık kafayı yiyecektim. Ayrıca Hoseok da açmıyordu. Jennie'yi tekrar aramıştım.

"Jis, güzelim. Arabayı bir yere çarptım ama önemli bir şey yok. Koşarak geliyorum on dakika dayan. Geliyorum tamam mı? Sakın uyuma!
Jisoo, beni duyuyor musun?"

Aniden bastıran ağrıyla çığlık atmıştım. "Tamam Jen, bekliyorum."

Telefonu kapatıp derin nefesler almaya çalışıyordum. Ne kadar acı çeksem de Moonjin ve Namjoon için dayanacaktım. Onlar için ölmeye de razıydım. Eğer onlar iyi olacaksa ruhumu gökyüzüne salabilirdim.

Gözlerime ağırlık çökerken tüm hayatımı düşündüm. Annemi, babamı bana kötü davranmaktan başka bir şey bilmeyen halamı, 12 yaşımdayken beni taciz eden eniştemi sonra ortaokulu düşündüm. Yetimim diye gördüğüm zorbalığı, tüm okulun önünde hastanelik olana kadar dövülmemi ve son sınıfta gelen mucizeyi... Namjoon.

Her şeyim, evrenim ve karanlıkta yıl gösteren ay ışığım... Lise sona kadar süren platonik aşkımı. Onunla çıkmaya başlamamızı ve iki ay sonra yürümediği için ayrılmamızı. Miyeon'u düşündüm biraz da, bana ihanet eden sözde en iyi arkadaşımı. Sonra Jennie ve Nayeon geldi gözümün önüne, beni destekleyen, yargılamadan seven güzel arkadaşlarım. Jaebeom geldi bu sefer gittikçe duran aklıma.

Ama sonra kalbimin sahibi olan adam düşüncelerime sahip oldu yine... Onun o güzel gözleri, melek gibi gülüşü ve içine gömülebileceğim gamzeleri... Her detayına aşık olduğum o adam. Güzel bebeğim Moonjin'in biricik babası...

Düşünürken iyice bastıran uykuyu fark etmemiştim. Ruhumu mis kokulu güller kokan o güzel yere teslim ettim karşı koyamayarak.
Bu güzel kokunun sahiplerini bembeyaz çiçeklerle yolu yürüdükten sonra görmüştüm.

Anne ve babam beyazlar içinde her çeşit çiçeğin bulunduğu bir bahçede beni bekliyordu...

- - -

Kötü olduysa özür dilerim. Ayrıca 10. bölüm final...

              Sizi seviyorum öpüldünüzz!

              Sizi seviyorum öpüldünüzz!

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Yelly🍷

changes, namsooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin