Büyük gün gelip çattığında, Taehyung isyan etmeye hazırdı. Tüm silahlarını bilemiş, tüm nefretini içine biriktirmişti. Patlamaya hazırdı, herkesi yıkıp geçmeye hazırdı.
Onu karşısına alabilecek miydi? Ona nasıl zarar verebilirdi ki?
Jungkook'u kafasından kovmaya çalıştı. Şu anda, yaşamının en önemli anında onu düşünmemeliydi. Siyah bukleleri gözünün önüne gelmemeliydi, zihninde Jungkook'un kokusu dolanmamalıydı. Narin elleri, parlak gözleri, kiraz dudakları.
'Hayır, hayır.' dedi Taehyung. 'Bunlar sadece dikkatini dağıtacak, toparla kendini.'
Ne kadar başarılı olduğu aşikâr bir şekilde ayağa kalktı ve Jungkook'la hep oturduğu cennetin en esintili tepesinden ayrıldı. Belki son kez bakıyordu buraya, belki de burası onun hükmünde olacaktı.
Her şey ona bağlıydı.
Tanrı'ya açtığı bu savaşta, galip gelmezse bitti demekti. Her şeyini kaybederdi. Cenneti, cennetini.. Elinden kopup giderdi hepsi, güçlü olmak zorundaydı.
Kendini sonunda toparladığında tamamen hazır hissediyordu. Keskin silahını sıkıca kavramış, dizlerini yere doğru bükmüş ve görkemli kanatlarını sırtından çıkarmıştı.
Cennete saldırdı, ona sahip olmak için.
Etraftaki melekleri ezip geçiyordu, ulaşacak tek bir amacı vardı. Her yeri yakıp yıkmıştı, alevler masum meleklerin kanatlarına sıçıyor ve onları kavurup etrafa çığlıklar yayılmasına neden oluyordu.
Taehyung istediği yere geldiğinde, onun karşısına ilk defa böyle çıkacak olduğunu fark etti. Çenesinden akan kan boynuna kadar inmiş ve orada kurumuştu. Gözleri ateşle parlıyor, onu olduğundan daha korkutucu gösteriyordu. Vücudunda yer yer yanık izleri, kanatlarına bulaşmış küller ve kanlar vardı.
Tıpkı şeytan gibi görünüyordu, ona dönüşeceğini bilemeden.
Tüm ihtişamıyla saldırmaya hazırlanırken, karşısında onu gördü. Beyazlar içinde. O ve onun ordusu, önünde dikiliyorlardı. Jungkook, savaşa güzel hazırlanmıştı. Bembeyaz narin kanatları, sırtından dışarı çıkmıştı. En güçlü silahı olan gözlerini kullanarak Taehyung'un ruhuna kadar işledi.
Taehyung'un yavaşça dizleri büküldü, çöküp kaldı onun karşısında. Karşısındaki koca orduyu geçmesi imkansızdı. Onu geçmesi imkansızdı.
Jungkook kendinden emin adımlarla Taehyung'un önüne geldi ve elini çenesine koyup kafasını kaldırdı. Önünde eğilmesinden hoşlanmamıştı. Onu bu hâlde görmek kanını donduruyordu, yaptığı şeyden nefret ediyordu.
'Samael,' * diye seslendi yavaşça Taehyung'a.
'Tanrı'nın bana verdiği emirle, bugünden itibaren senin cennete adım atmanı yasaklıyor, cehennemde hüküm sürmeni emrediyorum. Oranın başında olacaksın.'
Taehyung, o günün geldiğini fark etti. Cennet katından düşmüştü, eninde sonunda olacağını biliyordu bunun. İçindeki öfke yeniden alevlenirden yerden kalktı ve Jungkook'un gözlerinin en derinine baktı.
'Cennette köle olmaktansa cehennemde kral olmayı tercih ederim.'
---------
*Samael : Şeytanın eski adı. Lucifer, Azazel veya Beelzebub olarak da bilinir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
god's son // taekook
FanfictionTarihin en güçlü iki meleğinden biri, diğerine aşık olursa ne olur? -taekook {angelic} au.