IX

950 118 31
                                    

'Şeytanın ta kendisine karşı bir şeyler hissettiğini söyleme sakın bana Jungkook?'

Jungkook ise kafasını eğip ellerini kıvırcık saçlarına geçirmişti. Düşünmesi gereken çok şey vardı.

En son görüşmelerinin ardından Adam ve Eve gerçekten de elmayı yemiş, Tanrı da onları cennetten atmak zorunda kalmıştı.

Hepsi Taehyung'un suçuydu, fakat dur durak bilmiyordu.

Dünya'da insanlık kurulmaya başladığında, şeytan yeniden kuralları çiğneyerek insanlara türlü türlü gizli bilgiler aktarmaya başlamıştı bu sefer. Demir işlemek, metalleri tanıtmak gibi.

Birisinin onu durdurup cezalandırması gerekiyordu. Şansa bakın bu kişi de Jungkook'tan başkası değildi.

Kararlı bir şekilde yerinden kalktı. Onun karşısında duracaktı. Evet, bunu yapabilirdi. Tıpkı o günkü gibi önünde diz çökmesini sağlayabilirdi.

Ah, kimi kandırıyordu?

Onu çok fazla özlemişti. Kokusunu, saçlarını, konuşma şeklini, hatta gülüşünü.

Bu sebepten Dünya'ya indiğinde gözleri karış karış onu ararken, bulmayı beklediği yer bir meyhanede kadınların arası değildi.

'Taehyung, konuşmamız gerekiyor.'

Taehyung ise duyduğu tanıdık sesi burada beklemiyordu. Bir meleğin meyhanede ne işi olurdu ki? Ne diye kendini göstermişti?

'Üzgünüm, burada bana V diyorlar.'

Jungkook ise sakin kalmaya çalışarak kenarda bekleyen kadınlara baktı ve gözlerini devirdi.

'Pekâlâ, V, bir iki dakika seni çalmak zorundayım. Üzgünüm hanımlar.'

Kolundan tuttuğu gibi onu dışarı çıkarttığında üstü başı şarap kokuyordu. İğrenç görünüyordu, açıkçası. Fakat nasıl olduysa karizmatik havasını bir türlü kaybetmiyordu.

'Burada insanların arasında ne halt yiyorsun bilmiyorum ama seninle gerçekten konuşmalıyım Taehyung.'

'Bunu diyip duruyorsun ama konuştuğun yok. Evet, karşındayım. Ne istiyorsan söylesene?'

Jungkook gözlerini kaçırmıştı bir süre. Söylemesi gerekenler aklında dolanıyor, fakat bir türlü ağzından dökülemiyordu.

'Dinliyorum, Jungkook?'

Taehyung üsteledikçe susmaya yemin etmiş gibiydi, dudaklarını aralıyor fakat söylemesi gerekenleri bir türlü sarf edemiyordu. Çok başka yerlerdeydi aklı.

'Eğer söylemeyeceksen içeri gidip-'

Taehyung'un sözleri klişe bir şekilde yarım kalmıştı. Jungkook, bir melek, ona göre en büyük günahı işleyerek arzusuna yenik düşmüş, ve kiraz dudaklarını karşısındaki çocuğun dudaklarına bastırmıştı.

Taehyung afalladığından bir iki adım geri çekilirken neler olduğunun tamamen farkında vardığında hızlıca Jungkook'u ittirmişti.

'Hayır, cennetten düşersin.'

'Önemli değil, yanında olmak istiyorum.'

'Kabul edemem, Jungkook. Buralar sana göre değil.'

Taehyung aralarındaki mesafeyi kapatıp elini Jungkook'un yanağına koymuş ve gözlerinin içine bakmıştı, tıpkı onun yaptığı gibi.

'Hele ki Cehennem, hiç değil Jungkook. Buna göz yumamam.'

Jungkook kafasını yavaşça onun omzuna yasladı.

Gözleri ağır ağır kapandı, göz kapaklarını taşımak istemiyordu.

Vücudu ağır geliyordu.

Canı acımıştı.

god's son // taekook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin