Bu dünya'nın ortasına bir avuç Abrus tohumu attım. Nefesimizi kesecek.
Ve biz ölümün güzelliğini iliklerimize kadar hissedeceğiz .
Lilitu - Blueneck
Karamsarlıkların doğurduğu ufak ışığım.
Ellerimin arasından yavaşça kayıyorsun. Ve ben sen gittiğinde olacaklardan, olacağım şeyden, canavarlığımdan korkuyorum. İki saniye önce kalkan göğüs kafesin artık hareket etmiyor. Soğuk minik parmakların çamurlu ellerimin arasında. Nefesimle ısıtmaya çalışıyorum onları.
Dudaklarımdaki kesik yaşamı sana vermeye çalışıyorum. Hep kesik kalacak olanı.
Yaratıcının adı dökülüyor dudaklarımdan. Çığlıklarım yalvarışlara yakarışlara ve en son minik özürlere dönüşüyor.
Sen gidiyorsun tamamen ve ben içimdeki acıları onların üzerine ölümle yağdırıyorum. Hepsinin kanı ruhuma bulaşacak biliyorum. Yeminlerim senin küçük ninnilerin. Başın yavaşça dizlerimden soğuk toprağa kayıyor. Tökezleyerek önümde yatan kıyıma bakıyorum. Ve çığlıklarım beni kasvetli bir geceye uyandırıyor.
Bakmak istemesem de gözlerim hep omzumun üzerine gidiyor. Eli bekliyordu. Bir anda çekilip toprakla buluşmayı bekliyordu.
Her gece olduğu gibi.
"Lanet olsun Alya." parmaklarımı saç diplerime geçirirken loş odadan çıktım hızla üzerimi değiştirirken tek düşündüğüm evden bir an önce çıkmaktı.
Şarjı %2 olan telefonumun soluk ışığı saati gösterdiğinde kaşlarım istemsizce çatıldı.
04.20
Nedeni olmayan zincirin belirtileri zihnimde halkalarla birleşmeye başladığında boyumdan büyük işlerin beni ne zaman yutacağını düşündüm. Her şeyi bitiremeden ölme düşüncesi beni korkutan tek şeydi. Bacaklarımın yanmaya başlaması zihnimi kampçılarken ölümcül olasılıklar zihnimde dolandı. Girdiğim bu yolun geri dönüşü yoktu. Hata yapma lüksüm hiç yoktu. Beni attıkları o çukuru daha da harmanlamıştım. Ve benim cehennemim o vadinin dibinde filizlenmişti .
O güzel kırmızı elbise zihnime düştü . Ve bu gecenin getireceği felaketlerinde. Sadece nefes al ve ver
Gözlerimi Tanrı'nın yarattığı aciz bir ruhun sıkıştığı bedene diktim.
Boynumda ki o boşluğa kavisli belime ....
İçimde harmanlanan tek hissin nefret olması ne acıydı. Zavallı diye mırıldandım. Zihnimin karışıklığı beni yoran tek şeydi.
Bakışlarımı aynadan çekip yatağın üzerinde ki elbiseye çevirdim. Kırmızı. Dudağımın bir kenarı alayla kalkerken harmanlanan öfkenin tenimi yakmaya başladığını hissettim. Ne zamana kadar dayanabileceğim düşüncesi zihnimin içinde eserken giyinmiştim bile.
Kısa ama etkili . Dalgalı yaptığım saçlarıma , buğulu makyajıma bakış atıp çıkmak için yeltendiğimde kısa bir anı nefesimin sıkışmasına neden oldu. Boğazımı yırtmak isteyen o hissin gözlerimde biriktiğini hissettim. Dolabın üzerindeki resimde parmaklarımı gezdirmeye çalıştım. Küçük bir çocuk .
Uzun bir ömrünün sadece ilk kısmında nefretin ortasında yaşayamamıştı.
Nasıl bu dünyaya fazla gelebildi o küçücük bedenin ?
Parmaklarımın arasında yavaşça büzüştü o fotoğraf. Silahı elbisemin altına kabzasına koyarken son kez dönüp bakmak istedim. Ama kaderim burada yazılı değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Laplace'ın şeytanı
Teen Fiction"Görüyor musun? "diye mırıldandı. Titreyen bedenimde parmaklarını usulca gezdirirken. Cevap vermedim. İstemediğimden değil binlerce zehirli kelimeyi dudaklarımdan usulca salabilirdim. Ama hepsi gitmişti. Yavaşça çenemden tutup kaldırdığında bakışla...