Irakta bir yer vardı hep oturup baktığımız.
Dağlar arkası bir ülke;
başkenti gözlerin,
hükümdar sensin.
Ben kölelerinden
zayıf kuru karanfil çiçeğin.
İhtişamlı turnalar geçer ülkeden.
Hülyalara dalmış iki çift belirir en derinden.
Irak derdik,
her dilde bir ülke.
Benim dilimde sendin.
Çöller aşması,
Asırlar geçmesi,
gözlerin incisi,
hasret rüzgarı getirmez miydi kokunu ?
Meftun gönlüme doğmaz mıydı güneş ?
Yeniden yeniden açılsa hindiba dağılmaz mıydı onun da düşleri ?
Yok olmaz mıydı sen var ol diye,
şairler, beni yakan -beni yıkan- şairler...
Mızrak ucu, sivri kalem,
ah kağıdım kalbimde asude bir elem.
Sanki beni izlemiş şairler, bana yazmış hepsi.
Kalemler benim için bilenmiş,
ağaçlar benim için kağıt olmuş.
Ahhh acılar yok mu o acılar,
benim için birikmiş.
Hepsi seni bana getirdi harfler, heceler, kelimeler,
kana bulanmış dizeler...
Kanatma yaramı !
Prangaya vurulmuş,
mühebbet yemiş gül gibi.
İdam sehpasında son duam,
dilimde ismin zihnimde gölgen.
Sen gelsen ıraklar yakın olsa.
Ülken kalbimde kurulsa.
Ben sende var olsam varlığın yokluğuna umut doğursa.
Gel artık ağlamasın güller, kırılmasın çocuklar.
Gel artık gel, bana gel, gönlüme gel
Toprağa karışmadan bedenim, mezarıma gel...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şairin Mürekkebi
PoetryHayat bir varmış bir yokmuş diye başlar. Bazen varız ama hiç yokuz. Biz kimiz kimliğimizdeki isim miyiz ? Sadece sınırlarımız, hedeflerimiz, hayallerimizden ibaret miyiz ? Yalnız yaşam denilen çölde, önümüze çıkan her engelde yeniden güçlenen zihi...