• 9. Bölüm • |Acı|

214 26 98
                                    

Lütfen okurken yukarıdaki müziği dinleyin. Dinlemezseniz bir anlamı kalmaz bu bölümün. Biterse tekrar başlatın.

🎬🎬🎬

Draco ve Narcissa Malfoy, Hogsmade'de küçük bir ev tutmuşlar, kısa bir sürede eşyalarını yerleştirmişlerdi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Draco ve Narcissa Malfoy, Hogsmade'de küçük bir ev tutmuşlar, kısa bir sürede eşyalarını yerleştirmişlerdi.

"Buraları özlemişim." Narcissa Malfoy pencereden dışarı bakarak etrafı inceliyordu. Pek değişmemişti. Aynı dükkanlar, aynı telaş...

"Draco?"

"Efendim anne?"

"Hadi seninle biraz gezelim."

Draco anlamamıştı. Arkasında duran annesine bakıp emin olmaya çalıştı. Onu uzun zamandır böyle mutlu görmemişti. Hatta... Hiç görmemişti. Annesinin mutluluğu Draco'yu da sevindiriyordu. Yüzüne bir gülümseme kondurdu.

"Tamam, hadi gidelim."

***

Draco, annesinin koluna girmiş yolun ortasında yürüyorlardı. Hiçbir dertleri olmadan. En azından o ana kadar.

"Anne, panik yapma. Sanırım takip ediliyoruz."

***

Hermione sabah uyanmış, kahvaltısını yapmış, koltukla bütünleşmiş, tavanı seyrediyordu. Bu depresif halinden kurtulmak için Lily bebeği görmeye gidebilirdi.

Hazırlanıp yola koyuldu. Soğuk havada yürümek ona iyi geliyordu. İstese cisimlenebilirdi de. Ama adım attıkça sanki düşünceleri, yerde hafif hafif tutan kardaki ayak izlerine serpiliyordu. Hafifliyordu. Rahatlıyordu.

Adımlarını izliyor, ayakkabılarını inceliyordu. Ayakkabılarından kafasını kaldırıp karşıya baktığında bir kalabalık farketti. Yaklaşık 10 - 15 kişilik bir topluluktu bu. Havada uçan büyüler gördü. Kalabalığın ortasında iki kişi kendini korumaya çalışıyordu. Bir erkek ve bir kadın.

Hermione koşup haydut olarak düşündüğü birkaç kişiyi sersemletti. Hala ortadaki kişileri göremiyordu. Ama onları koruması gerekiyordu.

Sonra bir büyü süzüldü havada. Bir çığlık duyuldu. Ve birden bütün o kalabalık dağıldı. Hermione ortadaki iki kişinin kim olduğunu biliyordu artık. Hermione gördüğü kişilere mi şaşırsın yoksa birinin yerde yatan cansız bedenine mi şaşırsın bilemiyordu.

***

"Anne!"

Draco, yere çökmüş annesinin yerde yatan cansız bedenine sarılmıştı.

"Anne hayır! Gitmiş olamazsın anne uyan! Anne geri gel ANNE!"

Draco hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Titriyordu. Yıllardır uzak kaldığı sevdiğini bile görmemişti. Onun annesi ölmüştü. Annesi yoktu artık...

Hermione kaskatı kesilmiş tepki bile veremiyordu. Ama her ne olmuş olursa olsun Draco'ya destek olmak zorundaydı. Draco'yu kendine çekmeye çalışıyordu ama nafile. Genç adam 'Anne' diye sayıklayarak ağlıyordu. Bırakmıyordu annesini. Sanki o bırakınca gidecekmiş, aslında hiç gitmemiş gibi.

Hermione, Draco'nun yüzünü elleri içine alıp kendine çevirdi. Saniyeler içinde harap olmuştu. Draco onu ilk gördüğünde önce durdu. Tepkisizleşti. Daha sonra tekrar ağlamaya başladı. Annesini bırakmıyordu.

"Draco kendine gel! Sakin ol!" Bir yandan ağlıyor, bir yandan Draco'yu sakinleştirmeye çalışıyordu Hermione.

"BENİM ANNEM HAREKET ETMİYOR! BENİM ANNEM! Anne kalk evimize gidelim anne! Anne bırakma beni anne! Anne sana diyorum anne! Üşürsün kalk hadi gidelim anne! ANNE!"

Çığlıkları tüm kasabayı almıştı. Artık bütün ahali onlara bakıyordu. Bazıları Draco'yu sakinleştirmeye çalışıyordu. Olmuyordu. 'Bırakmam' diyordu. Başını annesinin dizlerine koyuyordu.

"Anne okşasana saçımı! Neden okşamıyorsun? Yorgun musun yoksa? Uyu hadi dinlen. Ama sen zaten uyuyorsun değil mi?"

Etrafındakilere baktı. "Uyuyor değil mi? Sadece uyuyor o öyle değil mi? CEVAP VERSENİZE! UYUYOR DESENİZE!"

O gün yağan kar, Draco'nun avucuna acılarını bırakmıştı. Bulutlar içerisine almıştı annesini. Yalnızdı artık Draco. Yapayalnız... Güzel günler umut etmişti. Şimdi bir bir o umutların kırıkları kalbini yaralıyordu.

***

1 Ay Sonra

'BENİM ANNEM HAREKET ETMİYOR! BENİM ANNEM!'

Hermione gördüğü rüyadan soluk soluğa uyanmıştı. Bu olay onu çok etkilemişti. Narcissa Malfoy'u hiç görmemesine rağmen kendi annesi gibi hissetmişti.

O günden sonra ne Draco Hermione'yi ne de Hermione Draco'yu görmüştü. Hermione onla konuşmaya korkuyordu. Bu çok garip bir durumdu. Onunla böyle karşılaşmayı hiç beklemiyordu. İkisi için de en iyisi biraz zamandı. Başkaları için geçen bir ay yeterli olabilirdi biraz kendine gelebilmek için. Ama Draco için değil.

Draco, Hermione'ye hep anlatırdı annesini. Ne kadar mükemmel bir kadın olduğunu, çok iyi kalpli biri olduğunu, hatta babasının onun gibi birini hak etmediğini... Draco için annesi bir kahramandı. Draco'nun iyileşmesi zaman alacaktı.

***

Sabahın erken saatleriydi. Genç adam elinde sallanan çiçeklerle ıslak toprağa basarak ilerliyordu. Son bir ay içinde bulutlar da Draco'yu yalnız bırakmamış onunla birlikte ağlamışlardı. Ama yeryüzünü kimin gözyaşları ıslatmıştı bilinmez.

Genç adam annesinin mezarının başucuna oturmuş, başını mezar taşına yaslamıştı.

"Neden?.." iç çekti.

"Beni yalnız bırakmazdın hani? Hep senin kollarında olacaktım? Sen söylemedin mi bana? Dizlerinden başımı hiç kaldırmayacaktım. Sen hiç çekmeyecektin dizlerini."

Biraz soluklandı. Söyleyecekleri ağır geliyordu. Gözyaşlarını durdurmuyordu artık.

"Hatırlıyor musun anne? Küçükken sormuştum sana hani 'Anneler gitmez, ölmez değil mi?' diye. Sen de bana annelerin asla ölmeyeceğini, bebeklerini asla bırakmayacağını söylemiştin. Beni hep bebeğim diye severdin çünkü. Ama bana yalan söyledin anne. Sen bebeğini bıraktın. Sen öldün anne... Şimdi... Beni bu koca dünyada yalnız bıraktın. Ben sensiz nasıl yaşarım anne? Tek başıma? Sabahları başımı öpüp uyandıran bir annem vardı benim. Üzülmeme dayanamayan, beni hep koruyan... Ama artık yok. Ben ne yapacağım şimdi? Söyle anne. Söylesene! Neden bırakıp gittin beni?! Gittin anne. Geri gel anne... Anne, çok acı çekiyorum...

🎬🎬🎬

Yazarken ağladığım bir bölüm oldu. Umarım beğenirsiniz. 💞






Pişmanlık Gülü | DramioneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin