sarhoşum yine bu akşam, sokaklarda dolaşsam

1K 150 111
                                    

suna pijamalarını giyinip yatağının içine girdi ve derin bir nefes verdi. şu an sol tarafında osamu sırtını kendisine çevirmiş, mışıl mışıl uyuyordu.

ne yapmalıydı? ona sarılsa, miya uyanır mıydı? rahatsız olur muydu? belki sıcakladığı için onu iterdi?

suna bu düşüncelerle yerinden kımıldayamazken gri saçlı çocuk kendisini duymuş gibi ona doğru döndü ve kollarını suna'nın omuzlarına doladı. rintarou yutkundu. osamu'dan gelen tanıdık rahatlatıcı kokular kalbinin hızlanmasını sağladı. titrek nefesiyle hoş kokuyu içine çekti, dudaklarını yaladı, en sonunda omuzlarını osamu'nun kollarından kurtarıp onu göğüsüne çekti. ellerini beline sardı.

"samu." diğerinin uyuduğunu bilse de konuştu. "sen benim en yakın arkadaşımsın, bu yüzden sana danışmam gereken bir şey var."

biraz bekledi, aklındakileri toparlamaya çalıştı. osamu'nun onu duymadığını biliyordu fakat artık içinde tutamıyordu. rahatlamak istedi. "bir gün her zamanki gibi sıkıla sıkıla okula gittim. sınıfa girdim, artık alışkın olduğum aptal insanlarla karşılaştım. sıradan bir gündü, ya da ben öyle sanıyordum. sonra aniden kapı açıldı ve içeri yeni nakil olmuş bir öğrenci girdi."

gözlerini kapattı. hafifçe gülümsediğinin farkında değildi. "bu kişinin koyu gri renkte saçları, saçlarından daha koyu renge sahip kocaman gözleri, kalın kaşları, dolgun dudakları, yapılı vücudu ve uzun boyu vardı. dünyadaki herkesten, her şeyden sıkılmış gibi bakıyordu. kim ne yaparsa yapsın umrunda değil gibiydi. hayatında sadece iki şey vardı sanki; biri ikiz kardeşi, diğeri çok sevdiği yemekler."

"ilk başlarda ona gıcık olmuştum." kıkırdadı. "biliyorsun, insanlarla dalga geçme gibi kötü bir huyum var ve bu çocukla da dalga geçmeye çalıştım. çalıştım diyorum çünkü her seferinde başarısız oldum."

"hatırlıyorum da, bir keresinde ona 'bu kadar yemeğe devam edersen obez olacaksın' dedim. karşılığında bana ne cevap verdi biliyor musun? yediği yemeği uzatıp 'canın çektiyse paylaşabiliriz' dedi. şok olmuştum. bana sanki..." yutkundu. "sanki ilgi beklediğimi anlamış gibi davranıyordu."

suna, osamu'nun saçlarına bir öpücük kondurdu. "sonra bir gün, ona karşı duygularımı değiştiren bir şey oldu. yağmur yağıyordu, şemsiyemi evde unutmuştum ve kimse benimle aynı yoldan gitmiyordu. çok sinirim bozulmuştu fakat yapabileceğim bir şey yoktu. yürüyerek eve gidecektim işte. ama birden bir şey kolumu dürttü. sağ tarafıma döndüğümde osamu miya, elindeki şemsiyeyle bana bakıyordu. neler olduğunu anlamamıştım. bana 'şemsiyen yok mu?' demişti. 'olmadığını görmüyor musun?' demiştim sinirli sinirli. normalde böyle sert davranmazdım ona ama dediğim gibi, sinirlerim bozuktu. 'anladım' dedi. sonunda gideceğini düşünüp rahatlamıştım ki, bana şemşiyesini uzattı ve ekledi, 'benimkini kullanabilirsin'." renkli gözlü oğlan olanlara hâlâ inanamıyor gibiydi. "buna inanabiliyor musun? dışarıda deli gibi yağmur yağıyordu ama o, şemsiyesini almamı istiyordu."

"ona 'o zaman sen ıslanmaz mısın?' dediğimde bana sorun olmadığını, ikizinin şemsiyesi olduğunu söyledi. şanslıydım, mutluydum, ıslanmayacaktım. böylelikle şemsiyeyi aldım ve eve gittim. çocuk umrumda bile değildi. sadece benim için bir iyilik yapmıştı, ben de zamanı geldiğinde ona karşılığını verecektim. hem zaten kardeşinin şemsiyesi vardı yani bana verdiği şemsiyeye aslında ihtiyacı bile yoktu. onlar birlikte gidebilirlerdi. işte böyle bencilce düşünceler vardı kafamda."

"fakat sonra, sonra ne oldu biliyor musun? o çocuk bu olaydan sonraki gün okula gelmedi. endişelenmedim, ona ne olduğunu bile düşünmedim. anlayamamıştım çünkü. bir sonraki gün okula geldiğinde olayların farkına vardım. gözleri ve yanakları kızarıktı, derslerde ara ara öksürüyordu, habire burnunu çekiyordu. hasta olmuştu ve ben–" suna derin bir nefes aldı. "ben, ben ne hissetmem gerektiğini bilemedim, tamam mı? hayatımda ilk defa biri benim için bir şey yapıyordu. hayatımda ilk defa biri beni önemli biriymişim gibi hissettirmişti ve hayatımda ilk defa kalbimin bu kadar hızlı attığını biliyordum. yaşadığım, hissettiğim şeylerden korktum. bu yüzden ona sordum. 'ıslanacağını bildiğin hâlde neden bana şemsiyeni verdin?' dedim. bana baktı, gözlerinin o güne kadar gördüğüm en parlak şey olduğunu hatırlıyorum. dedi ki, 'eve ıslak bir şekilde gidip hasta olsaydın, kendimi kötü hissederdim.' gerçekten, kelimesi kelimesine bana bunu söyledi."

"kimseyi umursamıyormuş gibi görünürdü ama etrafındakileri en çok o umursardı. kardeşinden nefret ediyormuş gibiydi ama kardeşini en çok o severdi. hayatından bunalmış gibi davranırdı ama hayattan en çok zevk alan oydu. tüm bunları anladığımda ondan başka bir şey düşünemez oldum zaten."

"bundan sonra gittiği her yere gittim, yaptığı her şeyi yaptım, sevdiği her şeyi sevdim ve ona her gün daha çok hayran oldum. şanslıyım ki, benim etrafında olmam onu hiç rahatsız etmedi. hatta beni en yakın arkadaşı olarak gördü. fakat bir sorun var, ben onunla artık arkadaş kalamam."

"hey samu,"osamu'yu aralarında boşluk bırakmak istemezmiş gibi kendine daha çok çekti. "ben osamu miya'dan çok hoşlanıyorum. onu kimseyle paylaşmak istemiyorum ve her günümü onunla geçirmek istiyorum." osamu'nun saçlarını okşadı. "sence ne yapmalıyım?"

miya'nın ağzından bir mırıldanma çıktığında suna olduğu yerde dondu.

osamu tüm bu anlattıklarını duymamıştı, değil mi?

suna buna hazır olduğunu hissetmiyordu.

"mhgmi" ikiz tekrar mırıldandı.

suna fısıldadı."e–evet?"

osamu bir şeyler söylemeye başladığında rintarou heyecanlandı ve osamu'nun ne dediğini anlamak için eğildi.

gri saçlı oğlan "seviyorum..." dedi.

suna'nın kalbi hızlandı.

"onigiri... seviyorum... mhm..." sonra osamu ağzını şapırdattı ve bir kaç yemek daha sıraladıktan sonra sustu.

"şapşal." rintarou'nun, onun bu hallerine gülümsemekten başka verebileceği bir tepki yoktu.

sunaosa ー drunk in loveHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin