Prologue.

933 55 9
                                    

Odaya daha adımımı atar atmaz , küçük odanın verdiği yorgunuk hissi üzerime çökmüştü. Burası hayal ettiğimden daha küçüktü ve bu benim gıdım hoşuma gitmemişti. Ne yazık ki büyük odalar alışmış biriydim ve yeniliklere kolay uyum sağladığımda söylenemezdi. Uyumsuz biri değildim ancak uyum sağlama süresi içerisinde oldukça zorluk çeken biriydim. Gene de bu konu hakkında bir şey söylemek yerine düşüncelerimi kendime saklamayı tercih ederdim.

Önceden de müdürün söylediği gibi odalar hep iki kişilikti. Şansıma sadece bu odada bir kişi eksikti ve başka biri buraya yerleşmeden çoktan yerimi kapmıştım. Buraya gelme konusunda hevesli ve heyecanlıydım. Endişelerimi gri bulutlarla kaplayıp onları göz arda etmeme yardımcı olan hevesim kolay kolay sönecek gibi değildi. Çok zorlanacaktım , orası kesindi. Ama kolay kolay vazgeçen biri değildim ben.

Yorganı bozulmamış olan duvara dayalı yatağıma sırtımdaki çantayı koydum ve etrafa bir kez daha göz attım. Karşı duvara dayalı olan yatak ise hafif bozulmuş ve üzerinde bir t-shirt barındırıyordu. Muhtemelen oda arkadaşımın olsa gerekti. Odaya son kez bakışımda sadece bir çalışma masanın olduğunu fark etmiştim. Bu işimi zorlaştırabilirdi. Asla yatakta ders çalışamazdım. Eski odamda kocaman bir çalışma masam varken bile zor yetiyordu. Buna alışmalıydım. Ve zamanla alışacağımı da biliyordum. Odada çok bir şey yoktu. Krem rengi olan duvarlar yeni boyanmışa benziyordu. Kıyafetlerimi nereye yerleştireceğimi düşünürken kapının olduğu duvarda bir adet dolap olduğu görmüştüm. Demek ki bu da ortaklaşaydı. Çok fazla yerimin olmayacağını tahmin edip az kıyafet getirmiştim. Hem tüm dolabımı buraya taşısam ne faydaydı ki? Eminim buralardan yeni kıyaftetler alacaktım zaten.

Daha yatağıma oturmaya fırsat kalmadan kapının açılış sesini duymuştum. Kapıya doğru döndüm ve merakla kimin gireceğini bekledim.

İçeriye uzun boylu , oldukça uzun boylu , sarı saçlı ve sert görünümlü biri girmişti. Onu baştan aşağı süzerken bir sapık kıvamında olmaması için bu işlemi kısa kesmiştim. Çok şık giyinen biri değildi. Üzerine sadece siyah dar bir pantolon ve üzerine beyaz bir t-shirt geçirmişti.

O ise beni içeriye girdikten bir kaç saniye sonra fark etmişti. Önce bana sonra da yatağın üstündeki çantama baktıktan sonra kaşlarını çattı. Gözlerini tekrar bana diktiğinde , hafif korktuğumu itiraf etmeliydim. Belli ki bir oda arkadaşı olmasından hoşnut değildi.

''Sen yeni misin? Tanrım! Onlara kaç defa söyledim! Ben oda arkadaşı istemiyorum. Defol git buradan.'' Bağırmamıştı ama sesindeki ciddilik buna eş değerdi.

Konuştuğu dili çok bilmeme rağmen dediklerini zar zor anlayabilmiştim. ''Üzgünüm. Yapamam.'' Kısa ve öz konuşmalar yapmak zorundaydım. Daha fazlasını bilmiyordum.

''Sen yapamazsan ben yaparım.'' dedi ve direk odayı terk etti. Ne yapacağına dair en ufak bir fikrim yoktu. Çok takmamaya karar verdim.

Burada kalıyordum. O bunu sevse de sevmese de.

Boş kaldığım süre zarfında sırt çantamdaki eşyaları yerleştirmeye karar verdim. Yatağa yavaşça oturduktan sonra sırt çantamı kucağıma aldım ve fermuarını açtım. İçinden ilk çıkan eşya anne ve babamın resminin olduğu bir çerçeveydi. Baş parmağımla annemin suratını okşadıktan sonra , belli bellirsiz güldüm ve çerçeveyi yatağımın yanındaki boş sehpaya koydum. Buraya muhtemelen minik özel eşyalarımızı koymalıydık. Çünkü oda arkadaşımın yatağının yanında da aynısından bir tane vardı. Çantamın içinden çıkan diğer her şeyi -ki bunlar sadece diş fırçam , telefonumun şarjı , bandanalarım , yüzüklerim ve sevdiğim bir kaç abur cuburdan ibaretti- çekmeceye özenle yerleştirdikten sonra fermuarını kapadım ve çantayı yatağımın ayak kısmına koydum.

Tam bu sırada kapı tekrar açıldı. Bu sefer içeriye hem az önce gelen kişi hem de daha önceden tanıştığım müdür gelmişti.

''Oh , merhaba efendim.'' diyerek hızlıca ayağa kalktım ve eğilip selamladım.

Müdür ise sevecence gülümsedi. ''Tekrar merhaba Tao.''

Oda arkadaşım olan kaba çocuk aniden lafa atladı. ''Size oda arkadaşı istemiyorum demiştim. Neden bana bu veledi verdiniz? Bunun için buraya para ödemiyorum ben.''

Müdür sakince ona döndü. ''Hayır. Buraya eğitim için para ödüyorsun. Üzgünüm ama Tao burada kalmak zorunda. Başka oda yok ve o da aynı senin gibi eğitim için geldi. Hem senin burada sadece iki senen kaldı. O yeni bir öğrenci. Biraz iyi davran. Eğer ona yardım edersen belki senin de notların yükselir , ne dersin?''

Adını hala bilmediğim çocuk homurdanarak kafasını yanlara salladı. ''Gerçekten bıktım buradan. Mezun olmak için sabırsızlanıyorum.''

Dediklerinden hiçbir şey anlamamış olmam beni aptal gibi hissettirmişti. Aval aval ikisi arasında bakınmakla yetinmiştim. Tek anladığım diğer kişinin beni burada istemediğiydi.

''Ben şimdi gidiyorum. Başarılar Tao.''

''Teşekkürler , efendim.'' Tekrar eğildikten sonra el salladım ve oda arkadaşıma doğru döndüm.

''Uh , merhaba. Ben Tao. Sen kimsin?'' İngilizcemin iyi olmadığı aşikardı. Bu basit cümleleri konuşabilmem bile benim için harikaydı. Buraya gelmeden önce sadece üç ay eğitim almıştım. En azından burada hayatta kalabilmem gerekiyordu.

''Bak Tao , kendi sınırdında kal ve bana bulaşma , anlaşıldı mı? Sadece insanlardan pek haz etmiyorum. Kişisel algılama ve beraber kaldığımız süre zarfı boyunca konulacak kurallara uy.''

Şu an karşımdakinin ne dediğine dair bir fikrim yoktu. Gözlerimi kırpıştırdıktan sonra yutkundum. ''Seni anlamıyorum.'' diyebildim ancak. Hafızamı zorlayarak biraz daha kelime hatırlayabilseydim daha çok şey söyleyebilirdim. ''İngilizcem pek iyi değil.''

''Ne? İngilizcen iyi değil ve Kanada'ya okumaya mı geldin? Ne tür bir insansın sen? Ah , senin hakkında endişelenmeme gerek bile yok. Kendi kendine buradan gidersin yakında.'' Yüzündeki gülümseme pek hoşuma gitmemişti. Sıcakkanlı değildi ve beni sinir etmişti.

''Bu arada ben Yifan. Ama çoğu kişi Kris diye seslenir.'' Birden bire mandarin dilini akıcı bir şekilde konuştuğunda kendimi yıldırımla çarpılmış gibi hissetmiştim.

''Uh , tamam.''

Nasıl ve neden mandarin dilini bildiğini sormamıştım bile. Sorsam ne fayda? Eminim cevap vermeyecekti. Benim ise onunla uğraşacak halimde yoktu.

O geceki tek duam bu kaba çocuğun buradaki dört senemi mahvetmemesiydi.

A/N: Merhabalar herkese!!! Bu fikri bayadır kafamda evirdim çevirdim ve bir şeyler yazmaya çalıştım. Çok mu klişe olur diye endişe etmedim değil. Ancak sonradan fark ettim ki klişe bile olsa ben zevk aldıktan sonra çokta umrumda değil. Umarım beğenmişsinizdir. Konuşulurken hangi dilde konuşulduğunu belirteceğim. Türkçe yazınca biraz değişik olduğunun farkındayım ancak kafanız çok karışırsa söyleyin ki başka bir yok bulayım :D Hadi bakalım inşallah seversiniz!! İstediğiniz yan çift varsa söyleyin eklerim belki :P

The Way // TaorisWhere stories live. Discover now