Otobüsteydim bugün. Bir adam bindi. Sarımsak yemiş. Yanımda durmadı benim, uzağa gitti. Grne de duyuluyordu ağzının kokusu. Burnumu tıkadım. Ben zatrn inecrktim ama gideceğim yere varmamış olsam da inerdim. Çekilir şey değildi o koku.
Nasıl yaparlar bunu? Kendi keyiflerinden başka hiçbir şey düşünmezler mi bu adamlar? Şunu bunu rahatsız edeceklermiş umurlarında değil. Onlar sarımsağı yesin. Brn sevmem o nesneyi ama bunca yüzyıldır insanoğlu yiyor onu. Demek bir tadı var, yesinler. Kimsenin zevkine karışacak değiliz. Ama sarımsak yedikten sonra dalmasınlar kalabaluğın içine, düşünsünler de ötekini berikini rahatsız etmesinler. Sarımsak yemeyi seveni gördüm ama kendisi yemeden sarımsak kokusundan hoşlananı görmedim. Akşam yrnmez mi bu? Çoluk çocuk akşam yemeğinde yersiniz o sarımsağı, sonra oturursunuz evinizde olur biter.
"Şu adama bir çatayım." Dedim içimden. Söylemeliydim düşündüklerimi. Bir kavgadır çıkardı. Biliyorum, otobüstekilerin çoğu da ondan yana olurdu. Canı istemiş de sarımsak yemiş adamcağız! Ne karışırmışım ben? Belki de bir alaturkalık, alafrangalık tartışması açarlar, bana züppe derlerdi. Göze alamadım. Ama almalı göze. Kavga etmeyi, tartışmayı, züppe sayılmayı almalı göze. Dayak yemeyi bile göze almalı. Kimsenin işine, keyfine karışmak değildir bu; insanları biraz da ötekini berikini düşünmeye, şunu bunu rahatsız etmekten çekinmeye çağırmaktır. Bana öyle geliyor ki bu da bir yurttaşın başlıca görevlerindendir.
Böyle kavgaları, tartışmaları, bu uğurda dayak yemeyi göze almazsak bu ülke sarımsak kokusundan kurtulamaz. Yani toplumun insanları, yalnız kendilerini düşünüp başkalarına alfırmamaktan, bütün kötülüklerin anası olan huydan silkinemez