6guzelkizce

Alparslan;
          	https://www.youtube.com/watch?v=OHWIoAMQJvE
          	~
          	Dalgaları hırçın yeşili eşsiz deli havaların sıcacık insanların olduğu Karadeniz çocuğuyum, ömrüm başka memleketlerde geçse de ben hep o şehre aitim. Kimine sorsanız sevmez benim topraklarımı, kimine sorsanız aşıktır. Oysa benim topraklarıma aşık olunmaz. Sevdalanılır... Bu topraklarda sevdalar, umutlar, nefretler, acılar, hayaller saklıdır. İnsanların aynaları kalplerine bakar, gözleri yalan söylemez. 
          	Doğrudur Karadeniz`de yalanların yerin yoktur. Kalpler cesaretin deliliğine sarılır, korkular kaçaktır. Hele de yüreğe bir kere sevda düştüğünde tüm dengeler yerle yeksan olur. Soğuğu sıcak gelir, yağmuru kışı değil baharı anımsatır.
          	Bende Karadeniz`ime baharı getiren bir kadın var. Bir gülüşüyle gözlerinde kaybolduğum ruhunu gördüğüm bir kadın.. Önceden hep olmaz der kendimi kandırırdım ama öğrendim. Sevmenin ne kadar güzel olduğunu ve akılın sevdanın yolunda ne kadar kör olduğu… Çünkü annemin de dediği gibi insan bir kere sevince ne korkuya ne oyunlara ilk kalbine sarılıyor. İlk oranın fethedilmesine izin veriyor. İlk kez bir mağlubiyeti göğsünü gere gere ilan ediyor. İlk önce kendine sonrasında karşısındakine..
          	Ben Alparslan, Büşra ve Atilla`nın oğlu üsteğmen Alparslan. Şu hayattan ne öğrendin derseniz bana bir insana en çok sevdanın yakıştığını öğrendim. Seveceksin, tüm yüreğinle iliklerine kadar hissederek seveceksin. Sevdanın yolu taşlı olsa da bir çift gözde mutlu olmayı bileceksin. Yoksa yetinmeyi bilmez kendinle birlikte elindeki her şeyi yitirirsin ama sevda uğruna yitip bitmek de tatlıdır yok olmak da önemli olan sevebilmektir bu dünyada…

6guzelkizce

Alparslan;
          https://www.youtube.com/watch?v=OHWIoAMQJvE
          ~
          Dalgaları hırçın yeşili eşsiz deli havaların sıcacık insanların olduğu Karadeniz çocuğuyum, ömrüm başka memleketlerde geçse de ben hep o şehre aitim. Kimine sorsanız sevmez benim topraklarımı, kimine sorsanız aşıktır. Oysa benim topraklarıma aşık olunmaz. Sevdalanılır... Bu topraklarda sevdalar, umutlar, nefretler, acılar, hayaller saklıdır. İnsanların aynaları kalplerine bakar, gözleri yalan söylemez. 
          Doğrudur Karadeniz`de yalanların yerin yoktur. Kalpler cesaretin deliliğine sarılır, korkular kaçaktır. Hele de yüreğe bir kere sevda düştüğünde tüm dengeler yerle yeksan olur. Soğuğu sıcak gelir, yağmuru kışı değil baharı anımsatır.
          Bende Karadeniz`ime baharı getiren bir kadın var. Bir gülüşüyle gözlerinde kaybolduğum ruhunu gördüğüm bir kadın.. Önceden hep olmaz der kendimi kandırırdım ama öğrendim. Sevmenin ne kadar güzel olduğunu ve akılın sevdanın yolunda ne kadar kör olduğu… Çünkü annemin de dediği gibi insan bir kere sevince ne korkuya ne oyunlara ilk kalbine sarılıyor. İlk oranın fethedilmesine izin veriyor. İlk kez bir mağlubiyeti göğsünü gere gere ilan ediyor. İlk önce kendine sonrasında karşısındakine..
          Ben Alparslan, Büşra ve Atilla`nın oğlu üsteğmen Alparslan. Şu hayattan ne öğrendin derseniz bana bir insana en çok sevdanın yakıştığını öğrendim. Seveceksin, tüm yüreğinle iliklerine kadar hissederek seveceksin. Sevdanın yolu taşlı olsa da bir çift gözde mutlu olmayı bileceksin. Yoksa yetinmeyi bilmez kendinle birlikte elindeki her şeyi yitirirsin ama sevda uğruna yitip bitmek de tatlıdır yok olmak da önemli olan sevebilmektir bu dünyada…

6guzelkizce

Berfu Aden`in 14. yaşından;
          Her yeni güne doğan gün ışığının umudu temsil ettiğini düşünen ben bu sene hangi akla hizmet okuldaki kız arkadaşlarımla yılbaşı kutlamak için annemlerden izin istedim bilmiyorum. Çünkü şu an tek bildiğim şey pişmanlığın başa neler açabileceği… 
          Başında benimde heyecanlandığım hatta gözüme güzel görünen kız kıza yılbaşına girme programına evet demiş hatta hazırlanıp gitmiştim ancak sonrasında orada sıkıldığımı ve ailemle olmak istediğimi fark edip ortamı terk etmiş eve yürümeye başlamıştım.
          Tüm aile bu sene bizim evdeydi. Herhangi bir kutlama söz konusu değildi ancak hep beraber yenen yemeğin ardından takvim yaprağının değişimini hep beraber gözlemlemek istemişlerdi.
          Özdem, Ferza, Zehra ve Asel ablamlar beraber takılacaklardı. Alparslan, Aren, Aras ve Tuğra ağabeyimler de Büşra teyzemlerin evinde oturacaklardı. Dila abla, İkra, Zeyno ve Yusif, Mustafa Kemal ve ağabeyim ise bizim evde olacaklardı. En azından plan böyleydi ancak eve girince gördüğüm üzere ben dahil kimse planına uymamıştı.
          Çocukluğumuzdaki gibi herkes buradaydı. Evin her köşesi insan kaynıyordu. Annemler teyzemlerle bir köşede oturmuş gülerek konuşuyorlar, babamlar yancılarla birlikte okey oynuyorlardı. Bizler ise birden çok parçaya ayrılmıştık. Bir kısım kendi halinde diğer kısım annemler ve babamlarla birlikteydi.
          Birden dışarıdan gelen havai fişek seslerine bakılacak olursa yine bir takvim yaprağı daha değişmiş insanlar bunu kutlamaya değer görüp havai fişekler patlatıyorlardı. Ev ahalisinin bir kısmı camlara bir kısmı balkona yönelirken hiç yerinden kıpırdamayan zaten normal olan bir şey için kılını dahi kıpırdatmayanlarda vardı.
          O an bu ailenin tüm farklılıkları bir kere daha önüme serilince gülümsemeden edemedim. Bir de gözlerim ona kaydı. Kendime verdiğim sözü hatırlayıp hemen başka yöne döndüğümde sanki her şey ağır çekimde oynamıştı. O an aklımdan geçen tek şey ailemi ne kadar çok sevdiğimdi. Umarım takvim yaprakları değişse de birlikteliğimiz hiç değişmezdi...
          ❤