4

577 52 42
                                    

"Burası, teşekkür ederim."

Harper'ın evinin önünde durduğumuzda arabadan inmek için acele ettim ancak son anda aklıma gelen şeyle elimi kapının kolundan çekip ona döndüm.

"Martin'e burada olduğumu söylecek misin?"

Söylediğim şeyin üzerine kaşlarını kaldırdığında yüzünde 'ciddi misin' der gibi bir ifade yakaladım.

"Sence?"

Omuz silktim ve "Bilmem, ne de olsa beraber çalışıyorsunuz." dedim. Direksiyonu tutup başını çevirdi ve yola baktı öylece.

"Beraber çalışmıyoruz. O benimle çalışıyor."

Söylediği şeyi anlamlandıramadım ancak irdelemedim de. Martin'in yediği boklar ucu bana dokunmadığı sürece beni ilgilendirmiyordu.

"Her neyse. Söylemeyeceksen iyi."

"Söylecek olsam seni buraya getirmezdim. Direkt onun yanına giderdik."

Ona bir şey demek yerine sadece iç çektiğimde söylediklerinin üzerine eklemeye devam etti.

"Bir saat önce seni ondan uzak bir yere de götürmezdim."

Bana bakmaya bir son verdi ve başını çevirip karşıya bakarken de direksiyondaki elini sıktı. Bana kızması için bir sebep bile yoktu şuan.

"O yüzden, bir şey söylemeden önce mantıklı olup olmadığını da düşün."

Çok garipti. Tanımadığım bir adam, yanımda oturmuş bana trip atıyordu. Ona sadece göz devirdim ceketini üzerimden alırken. Bu konu hakkında daha fazla bir şey söylemedim. Ceketini kucağına atar gibi bırakıp ağız ucuyla "Sağol." dedim ve arabadan indikten sonra kapıyı çarptım.

Ben eve doğru ilerlerken o hala bekliyordu. Arabasının sesini duymamıştım, gitmemişti. İçeri girdiğimi gördükten sonra gitmeyi planlıyor olmalıydı ama benim için korumacı olmasına gerek yoktu. Birbirimizi tanımıyorduk bile.

Onun sayesinde ölümden ve Martin'in dayağından kurtulmuş olabilirdim ve hatta bunun için benden bir karşılık bile bekliyor olabilirdi ama günün sonunda beni yine Martin'e götürecekti ne de olsa. Ona duyduğum bir dakikalık minnet ona okuduğum lanetin altında ezilip yok olacaktı.

Kapıya vurdum arka arkaya ve açılmasını bekledim. Kapıyı açan Harper değildi, erkek kardeşiydi.

"Harper yok mu?"

Kapıyı açık bırakıp içeri döndü. Salona doğru yürürken de "Gelir birazdan. Markete gitti sen geleceksin diye." dedi. İçeri girip kapıyı kapattım ve salonun ortasında duran koltuğa çantamı attım.

"Ablan evde sigara içmene kızmıyor mu?"

Kevin gerçekten baş edilmesi zor bir ergendi ve hayattaki en büyük gayesi Martin gibi bir adam olmaktı. Harper'ın onu kaç kez karakoldan topladığını hatırlamıyorum. Üstelik daha sadece on altı yaşındaydı.

"Ablam her sike karışıyor. Sence buna kızmıyor olma ihtimali var mı?"

Ona bir cevap vermeye hazırlanmıştım ancak bana göz devirip odasına girdi ve söylemek istediklerim içimde kaldı. Benim kardeşim böyle olmadığı için çok şanslıydım.

Çantamı bıraktığım koltuğa bıraktım kendimi. Karnım açtı. Üstelik midem bulanıyordu. Ancak bir şeyler yersem daha çok bulanacağını da biliyordum. Bu sorunla daha fazla baş edemiyordum artık.

Telefonumu çıkarmak için çantama uzandığımda kapıdan anahtar sesi geldi. Başımı arkaya doğru uzatıp Harper'ı görmeye çalıştım. Elindeki poşedi yere bırakıp kapıyı kapattı ve ceketini çıkarırken bana "Evin önündekinin Martin ile bir ilgisi var mı?" diye sordu. Aceleyle ayağa kalkıp pencere yaklaştım ve metal jaluzileri parmağımla aralayıp arabaya baktım.

Bad DecisionHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin