Dört

35 6 0
                                    

Yastığımın altında bıraktığım telefonumun titreşmesiyle uyandım. Annem olsaydı yaygarayı koparırdı şimdi radyasyondan öleceksin diye. Onu bugün aramayı aklımın bir köşesine not ettim. Müzik dinleyerek uyumanın tek bir kötü yanı vardı; kulaklığınız tarafından boğulmak! Boynuma dolanmış olan kulaklığı çözmeye çalışırken fenalık geçirecektim. Güç bela çıkarıp bir köşeye fırlattım ve uyanmama sebep olan şeyin gereksiz operatör mesajları olmamasını umdum. Öyle olsaydı yapacağım tek şey sövüp günüme devam etmekti çünkü hava aydınlandığı zaman saat ne kadar erken olursa olsun uyanınca geri uyuyamamak gibi saçma bir özelliğim vardı. Telefonumu yastığımın altından çektim ve önce saate ardından bildirime baktım. 08:58.

Ege: Uyan, seni görmem gereken konular var :)

Telefon elimdeyken bir mesaj daha geldi.

Ege: Seni bekliyorum...

Ay cama mı çıktı acaba yine? Yorganı tekmeleyerek üstümden atıp pencereye koştum. Ama son anda yönümü değiştirip gardrobumun aynasına gittim. Çok hareketli uyuduğum için saçlarım her zamanki gibi birbirine girmişti. Tokayı çıkarıp parmaklarımla taradım uzun dalgalı saçlarımı. Yüzümün daha iyi göründüğünden emin olunca üstümdekilere baktım. Klasik pijamalarımdan biri vardı ancak değiştirmekle uğraşamazdım. Zaten Ege'nin alışık olmadığı bir görüntü değildi.

Tekrar pencereye yürüyüp koyu renk perdelerimi açtım. Elinde kupası ile pencere eşiğine yaslanmış olan Ege, eğik olan kafasını kaldırıp beni gördüğü an gülümsedi. Bulaşıcı olan gülümsemesi beni de gülümsetmişti. Kahvesini arkada bir yerlere bırakıp pencereyi açtı. Ne yaptığına anlam veremeyerek ben de penceremi açtım.

"Günaydın!" dedi oldukça neşeli bir sesle. "Kuru kuru mesaj atmak istemedim."

"Sesli mesaj da atabilirdin," dedim sinir bozucu olduğunu bildiğim bir sesle pencerenin önüne birikmiş karlar ile oynarken. Ses tonumda elle tutulur bir keyif vardı diyebilirim.

Kafasını eğip bana öldürücü bir gülüş attı. Aşırı güzel güldüğünün farkında mıydı acaba? Ya da daha önce ona bunu söyleyen biri olmuş muydu? Eh, illa ki olmuştur. Bir tık tadım kaçarken elimin altındaki karları pencereden aşağı ittim yavaşça.

Hah bir yersiz kıskançlığın eksikti, delirdin iyice.

"Seni göresim geldi," dedi tatlı tatlı gülümseyerek.

"Beni sürekli böyle erkenden uyandıracaksan, bu aramızdaki şey başlamadan bitsin," dedim yapmacık bir sinirle. Aramızdaki bu her neyse, ilk kez açık açık bahsediyor olmak garipti.

Tek kaşını kaldırıp iki elini de pencerenin eşiğine yasladı.

"Aramızda bir 'şey' olduğunu kabul ediyorsun yani?"

"İnkar mı etmem gerekiyordu?" dedim hafifçe gülerek. Uyanır uyanmaz Ankara'nın ayazında cama çıkmak ne kadar mantıklıydı? Birkaç gün sonra beraber sümüklerimizi çeke çeke oturmamız çok muhtemeldi. Ancak bunu söyleyip ortamı bozmak istemedim.

"Bilmem, genelde kızlar naz yapıp konuyu uzatmaz mı?"

"Öncelikle daha önce karşına nasıl kızlar çıktı bilmiyorum ama hayır, naz yapmaktan hiiiç hoşlanmam. Bir şeylerden eminsem uzatmam, değilsem de zaten pek işim olmaz. Ayrıca senin gibi ince birine böyle sığ bir yorumu hiç yakıştıramadım."

"Alin, gelip bir de kafama vur istersen, dalga geçiyorum."

"Ay tamam, afedersin. Uyku mahmurluğuma ver," dedim şirin gözükmeye çalışarak.

space between heartsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin