"Belki en güçlü hissettiği yaş ama kazanmayı umduğu savaş çoktan bitmiş ve herkes kaybetmiş."
Şarkıya eşlik ederken bir yandan da kurabiyenin hamurunu yoğuruyordum. Tatlı yapmak kadar kafa dağıtan bir şey daha yoktu benim için. O yüzden birkaç gündür canım sıkıldıkça tatlı yapıyordum. Dış kapının açılma sesini duydum. Ahsen gelmiş olmalıydı. Kısa bir süre sonra elinde market poşetleriyle mutfağa girip masanın üzerine bıraktı.
"Alin sen yine mi bir şeyler yapıyorsun ya akşam akşam? Kurban olayım sal artık, tatlıları yemeyi bırak muhafaza edecek yerimiz kalmadı."
"Komşulara dağıt o zaman," dedim hamurun kıvamını kontrol ederken. Tam olması gerektiği gibiydi. "Brownie kurabiye yapıyorum hem, seversin."
Kurabiyeleri şekillendirip fırına verdim. Kenarda kaynayan sosunu da alıp dinlenmesi için bıraktım.
"Yanlışlıkla depresyona falan girmiş olabilir misin, sadece soruyorum."
"Yoo, niye ki?"
'Allah akıl fikir versin' dercesine bakıp beni mutfakla yalnız bıraktı.
Biraz telefon ile uğraştım, tatlıyı hallettim, kitap okudum, online bir toplantıya katıldım. Üstümde saten gömlek, altımda yıldızlı pijamamla.
Yıldızlı pijama demişken, Ege ile dört gündür konuşmuyorduk. Daima açık olan perdeleri hep kapalıydı son birkaç gündür. Onu protesto etmek istercesine ben de kapatıp gündüz vakti loş ışıkta oturuyordum. Bu pijama Ege ile ilk çardak buluşmamızda giydiğim pijamaydı. Ve bir pijamaya ne kadar üzgün bakabilirsem o kadar üzgün baktım. Pek farkında olmasam da, son bir aydır o kadar sık konuşup görüşmüştük ki, yokluğunu fazlasıyla hissediyordum. Telefonum elimde bakınırken geçenlerde çektiğim Ege'nin karlı fotoğrafına denk geldim. İtiraf etmem gerek, sanırım onu özlemiştim.
Bir kitaba tutulup neredeyse sabahı etmiştim. Sonrasında oturup saçma sapan bir film izlemiştim. Güneş doğmak üzereydi. Uzun zamandır güneşin doğuşunu izlemediğim aklıma gelince masamın önündeki sandalyeyi pencerenin önüne çekip oturdum.
Telefonumdan bir şarkı açıp yatağımın üzerine bıraktım. Bacaklarımı kendime çekip sarıldım ve dinlemeye başladım.Birazdan güneş doğacak
Açacak çiçek sana sormadan
Birazdan gün başlayacak
Saatin çalacak hiç utanmadanOysa sen bir nehirsin
Ve nehirler durmaz
Kavuşur bir an önce sevdiğine
Asla geç kalmaz
İstesen gelebilirsin
Yola çıkmadan olmaz
Sabah olmadan gelsen yine
Ellerim sen olmadan ısınmazBirazdan gece son bulacak
Kaçacak uykun ardına bakmadan
Birazdan yollar dolacak
Garip İstanbul yine çıldıracakOysa sen bir nehirsin
Ve nehirler durmaz
Kavuşur bir an önce sevdiğine
Asla geç kalmaz
İstesen gelebilirsin
Yola çıkmadan olmaz
Sabah olmadan gelsen yine
Ellerim sen olmadan ısınmazBana daha çok Ege'yi hatırlatacak bir şarkı arasam bulamazdım sanırım. Oflayıp kafamı kaldırdığımda penceresinden beni izleyen Ege'yi görmemle gözlerim kocaman açıldı. Az önceki derbeder insandan pek eser kalmamıştı. Hayal miydi gerçek miydi bilmiyorum ama bir süre sadece bakıştık. Yorgun görünüyordu. Şaka gibiydi ama bu gerçekten onu dört gün sonra ilk görüşümdü. Hatta sabah olduğunu düşünürsek, beşinci gün.
Baktı, baktı, baktı... Ve bakışlarını üzerimden çekip perdesini kapattı. Bir ifadesizlik kaplamıştı sanki beni. Kafamın içinde şarkı çalmaya devam ederken ne istediğimi anlamaya çalışıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
space between hearts
Short Story"Farkında mısın bilmiyorum ama... Dalgasını geçtiğimiz bu apartman boşluğu, zamanla kalplerimiz arasındaki boşluk oldu."