(a - b)4=a4-4a3b+6a2b2 - 4ab3+b4

3.9K 432 161
                                    


Oturduğum bankta elimdeki sandviçi büyük bir iştahla ısırırken, bir o kadar da kasvetli hissediyordum. Bunun üzerine daha da büyük ısırıklar alarak yüzümü buruşturuyordum. Duygularımdan kaçıyordum, Jennie'ye söyleyeceğim şeylerden kaçıyordum. Hislerimin ağırlığıyla savaşmak beni daha güçlü hissettiriyordu, bilmiyordum. Belki de benim için çok ağırlardı.

Vals biteli yarım saat olmuştu. Jennie'nin annesi söylediği gibi oradaydı. Ben de anneme söylemiştim. Gelmeyeceğini biliyordum bu yüzden umutlanmamıştım da. Ayda bir kaç kere suratını gördüğüm bir kadından ne beklediğimi bilmiyordum. İnsanlardan medet ummayı uzun süre önce bıraktığımı sanıyordum. Lakin şimdi burada büyük bir kasvetle yumuşak sandviç ekmeğimi yerken bile, içimde hissettiğim ağır duyguların insanlardan umduğu şeyler çoğalmıştı.

"Bayağı iyiydin." Jennie'nin sesini işittiğimde ani ruh değişimi geçirdiğimi anımsamıştım. Yüzüne bakmış ve gözlerimi devirmiştim. "Cospekto?"

"Cospekto." Kıkırdamıştık. Aramızda oluşan soğukluğun nedeni bendim, o gün ona vakumlu süpürge gibi yapışmasaydım arkadaşça olsa bile harika vakit geçiriyor olabilirdik.

"Yalnız mısın?" Diye sorduğunda kaşlarımı kaldırdım, "Sence?" Diye mırıldanmıştım. Burkuk bir gülümseme sunmuştu bana anlıyordum. O kadar da üzüldüğüm söylenemezdi. Yalnız olmaya alışıktım. Bazen ne kadar aptalca düşüncelere kendimi bıraksam da, bundan çoğu zaman şikayet ettiğim söylenemezdi.

"Eh, en azından batırmadık." Gülmüştüm tekrar. Elimdeki sandviçle bakışıyordum ve şu an birden kalkıp koşarak kaçmak istiyordum. Ortam sessizleştikçe ben daha da tuhaflaşıyordum. Ona söylemek istediğim şeylerden korktuğumu söyleyebilirdim, bilirsiniz. Sürekli düşündüğüm biri haline gelmiş olması ben de farklı etkiler bırakıyordu.

"Ben gidiyorum." Kafamı aptal sandviçimden kaldırıp Jennie'ye çevirmiştim. "Dikkatli git."

"Öyle değil, yani..." tuhaf şeyler olduğunu orada anlamıştım. Jennie bana bir şeyleri söylemekte zorlanıyordu. Genelde pat diye söyleyen biriydi. Anlamsız olsa bile, ona laf söyleyeceğimi bilse bile yine söylerdi.

"Ben Yeni Zelanda'ya geri dönüyorum."

Boğazımdaki kocaman yumruğu hala anımsıyordum. Çenem kasılmıştı ve hareket edemez hale gelmişti. Sanki beynim, bütün kaslarımı kullanmayı reddediyordu ve bu nedenle tepki de veremiyordum.

Kaşlarım çatılıp gevşedi, dudağım kıvrıldı. Bu seferde tam tersi gibi, tepkilerime hakim olamadığımız hissediyordum. Aklımda bin türlü senaryo kurabilen ben onsuz ne yapacağım senaryosundan başka bir şey kuramaz olmuştu ve tekrar hatırlamıştım.

Aşk korkunç bir şeydi ve ben de esiri olmuştum.

"Ah," demiştim gülümserken. "İyiymiş." Gülümsediğinde endişeyle yanıma oturmuştu. Afallamıştı biraz, nedendir bilinmez. İlk defa gözlerini kaçırıp konuşmak için bir şeyler aramıştı. "Üzülürsün sanmıştım da, iyi oldu böyle."

"Niye üzüleyim ki?" Diye güldüm keyifle. Keyifli olduğumdan değil, harika bir oyuncu olduğundandı.

"Görev tamamlandı. Artık bir motosikletin olacak. Buna sevinmemeli miyim yani?" Güldü. Giydiği kırmızı elbise onu o kadar narin gösteriyordu ki, gözlerimi almak için kendimi tokatlamam gerekirdi. Güldüm. Ona itiraf edeceğim cesaretimin kırıklığına güldüm belki de, ya da onun hayatının devam edip benimkinin büyük bir çöküşe gireceği gerçeğine güldüm. Emin değildim.

Arkama yaslanıp siyah takım elbisemin kravatıyla oynadım biraz. Bana dönen bakışlarıyla ise daha farklı bakmıştım ona. İncelemiştim onu. Bakışlarımdan anlamasını istemiştim. Tamam, bunu ne kadar yapabildiğim tartışılırdı. Yani bendim bu, bilirsiniz. Biri için kendimi yeniliklere açtığım olmazdı, aptaldım.

geniusw7 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin