Başlangıç

9 1 1
                                    

Ava

  İnsanlık tarihinin en eski zamanlarında, yeri çeşitli sebeplerden dolayı kesin olarak bilinemeyen ancak orta Avrupa’da olduğuna inanılan bir yerde Vava’lı bir çoban inanılmaz bir mağara keşfetti. Kaçan bir koyunun peşinden mağaraya giren çoban, insan oğlunun hiç ayak basmadığı bu yerde kayboldu. Mağaranın tavanı alçaktı, bazı yerlerinden ancak sürünerek geçilebiliyordu. Geçitleri o kadar dardı ki, çoban içinde bulunduğu geçidin karanlık bir yere çıktığını anladığında geri dönemeyeceğini fark etti. Mecburen, sürünerek tüneli tamamladı ancak geri dönerken yanlış bir tünele girmiş olmalıydı ki bir daha hiç başladığı yere dönemedi.

  Zavallı çoban, kısa süre sonra koyununu asla bulamayacağını fark etti ancak, dışarıya çıkmasının hiç kolay olmayacağını anlamasını biraz daha zamanını aldı. Geçtiğini düştüğü daracık tünellerden tekrar geçtikten sonra bambaşka bir yere çıktı ve en sonunda umutsuzluğa kapılarak ağlamaya başladı.

  Elli yaşlarındaki çoban, mağaranın sonsuza uzandığını düşündüğü dehlizlerinde ölümü düşünmeye başladı. Bütün ataları, evinin hemen altında gömülüydü ancak kendi bedeninin bulunması bile mümkün olmayacaktı. Zavallı ruhu, sonsuza kadar bu lanet mağaranın içinde yaşamak zorunda kalacaktı. Çaresizlik içinde, bir koyun uğruna heba ettiği hayatını düşünerek bembeyaz saçlarını yolmaya başladı. Sıcakladığını hissetti, koyun postundan kıyafetini çıkardı, üstünde yalnızca oldukça eskimiş içliği kalmıştı. Korkunç düşünceler içinde uyuya kaldı.

  Uyandığında el yordamıyla çevresinde olanları tanımaya çalıştı, biçimsiz taşlardan başka bir şey yoktu. Elini duvarda gezdirmeye devam etti ve en sonunda bir oyuk buldu. Buraya sığabileceğini anlayınca çaresizlikle içine girdi. Girdiği tünel korktuğu gibi gittikçe küçülmedi, aksine genişledi. Bir süre sonra küçük bir ışık huzmesi gördü. Son gücüyle oraya doğru sürünmeye devam etti.

  Uzun yolculuğu sonunda aydınlık bir yere çıktı. Mağaranın tavanındaki birkaç oyuktan içeriye ışık girmekteydi. Gördüğü bütün tüneller karanlığa açılıyordu. Etrafına bakınırken gölü fark etti. Hayatı boyunca hiçbir zaman bu kadar fazla suyu bir arada görmemişti. Göl o kadar büyüktü ki, yaşlı adam nerede bittiğini anlayamadı. Epey susamıştı, hemen önüne çöküp avuç avuç su içmeye başladı. İçtiği suyun, uzun zamanlardır çektiği diz ağrılarını geçirdiğini, dişindeki çürüğü iyileştirdiğini, beyazlamış saçlarını eski rengine döndürdüğünü gördüğünde insanlık tarihinin en büyük keşfini yaptığını düşünüyordu. Bu keşfin Vava’ların dünya tarihinden silinmesini sağlayacağını düşünebilseydi, mağaradan çıkmayı değil, bu göl sayesinde sonsuza kadar yaşamayı isterdi.

  Adını bugün kimsenin bilmediği yaşlı çoban Bamaguka, günlerce uğraştıktan sonra mağaradan çıkmayı başardı. Büyük bir heyecanla köyüne koştu ve kendisindeki değişimleri göstererek, bulduğu bu mucizeyi anlattı. Köylüler onun peşinden, bu on kilometre kadar ötedeki mağaraya gittiler. Bamaguka, hiç zorlanmadan doğru yolu buldu ve herkese bu muhteşem gölü gösterdi. Köylüler kutsal suyun adını Ava koydular. Kısa zamanda köylerine kovalarca su taşıdılar ve bu köyde hiçbir hasta kalmadı. Ancak bu muhteşem suyun namı, kısa sürede bütün dünyaya yayıldı.

  Ayaxa Kralı, Ava suyunu duyunca hemen ordusunu hazırladı ve Vava’lıların toprağına hücum etti. Vava’lılar küçük bir beylik oldukları için direnecek güçleri yoktu ve kimselerin onlara saldırmayacaklarını düşünüyorlardı. Ayaxa kralının ordusu Yeşil Cehennem’i neşeyle, hediyelerle karşıladılar. Ancak Cehennem ordusu, krallarından aldıkları emire uygun davranarak önce Ava suyunun yerini öğrendiler, sonra karşılarına çıkan herkesi öldürdüler.

  Yeşil Cehennem, orada yalnız değildi. O dönemlerde dünyaya egemen olan diğer üç büyük krallığın; Bora Bora Krallığının, Tatanya Krallığının ve Ayaxa’nın en büyük rakibi, Kanaara Krallığının ordusu onları bekliyordu. Dünya tarihinde o zamana kadar görülmüş en büyük savaş yaşandı, nüfusun neredeyse yarısı bu savaşta ölüp gitti.

  Ava savaşında, kopan kellelerle devasa bir sur inşa edilebilirdi. Günlerce kuramayan kan, dünyanın en büyük nehri olabilirdi...

  Yaklaşık dört ay süren bu savaşın ardından, krallıklar en sonunda kimsenin galip gelemeyeceğini kabul ettiler ve ateş keş ilan ederek, Nua tepesinde toplandılar. Bu toplantıda, suyun kendileri aralarında eşit ve diğer küçük beylikler arasında, oldukça az oranda paylaşılması konusunda anlaştılar. Kurdukları bu kutsal birliğe BATAK adını verdiler.

  Zavallı Vava halkından geriye yalnızca bir çocuk kalmıştı. Cehennem ordusunu köylerine giriş yaptıklarında, o zamanlar on yaşlarında olan Miranya Vuraka Mex, nehre düşen elmasını kovalamaktaydı. Bu kırmızı, parıldayan elma o kadar hoşuna gitmişti ki, şelaleye çok az kala nehir kenarındaki ağaç köküne takıldığında Mex nefes nefese kalmıştı. Uzun zamandır kovaladığı elmasından gururla büyük bir ısırık alıp köyüne doğru yürürken, alevleri gördü. Dikkatli davranarak köye yaklaştı ve ilk gördüğü ağaca tırmandı. Hiç sesini çıkarmadan, tanıdığı herkesin ölümünü izledi. Diğer imparatorlukların ordularının geldiğini görünce, hiç arkasına bakmadan koştu.

  Uzun yolculuğu sonunda, Pırsak denizinin dibinde yaşayan, Papulü beyliğine ulaştı. Burada gördüğü ilk adamın kollarına atıldı ve önünde düşüp başıldı.

  Vemi, üç çocuklu bir demirciydi. Beyliklerindeki askerlerin kılıçlarını o yapardı. Mex’i kendi çocuklarından ayırmadı. Mex, Vemi ailesinin yanında geçirdiği üç yıl boyunca, kılıç kullanmayı ve dövüşmeyi öğrendi ancak yaşından dolayı oldukça yetersizdi. Mex, yaşıtlarına göre olağanüstü bir zekaya sahipti. Bu zekası, Vemi’nin çağın ötesinde kılıçlar yapmasını sağladı. Mex’in çocuk yaşta bulduğu demirin dayanıklılığını arttıran ve keskinliğini muazzam seviyeye çıkaran bu teknik, kısa zamanda duyuldu. Alexa Kralı, Masama elçisini gönderip bu harika çocuğu sarayına davet etti. Mex’in geçmişi araştırmamak Masama’nın hayatında yaptığı en büyük hata olacaktı ancak o bunu hiç bir zaman öğrenemedi.

 

Ava - İnsanlık tarihinin en eski ve en muhteşem efsanesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin