Semih, bana bildiklerini anlatırken bakmamıştı ve yine ifadesiz yüzüne geri dönmüştü. Bir an, kalbimin duracağını hissettim. Onun yaptığı hainlik yüzünden, Semih'ten nefret etmiştim. Şimdiyse, şok olmuş halde ne diyeceğimi bilemeden, ne hissettiğimi anlamadan öylece bakıyordum. Sonunda, hiçbir şey dememeye karar verdim. Önüme dönüp durgun denize bakmaya başladım.
1 saat öylece bir şey konuşmadan oturduktan sonra "Gidiyoruz, kalk." dedi Semih. Kalkmak istemiyordum ve öküzlüğüne geri dönmüştü. Ondan nefret ediyordum!
İki güzel sözüne kandığıma inanamıyordum. Ruhunda öküzlük vardı bunun.
"Sen git." dedim. "Ben gelmiyorum." Yüzünü aynı ifadesizlikle bana çevirdiğinde gözlerinin öfkesi bir an ürpermeme sebep olsa da kararımdan dönmeyecektim. Nereye gidiyorsa tek başına gitsin, beni arkasında kuyruk gibi gezdiremezdi. Buna hakkı yoktu.
"İyi sen bilirsin." deyip arkasına döndüğünde ve yürümeye başladığında şaşkınlıktan donakalmıştım. Tehtid yok muydu? Zorla götürme de mi yoktu? Öylece arkasını dönüp arabasına bindi ve motoru çalıştırdı. Gerçekten gidiyordu. Arkasından ağzım açık bakakalmıştım. Israr bile etmemişti. Bu ne küstahlık! Sinirimden kuduruyordum. Bir kızı buraya getirmesini biliyorsan eve bırakmasını da bilecektin! Kimsenin olmadığı bir yerde tek başıma beni bırakıp gitmesi bir saat önceki kalbimi çıkaran sözleri tamamen unutturmuştu. Beni umursadığı filan yoktu. Hatta denize çekerken kafasında beni öldürmek istediğini düşünüyordum. Ciğer geliştirme hikayesi palavraydı.
Nasıl bu kadar aptal olabilmiştim! Gerçekten aptallığıma içimden küfürler ediyordum.
Sırılsıklam olmuş halde hala sahilin kenarında oturuyordum. Aklımı toplayınca acı şekilde telefonumun Semih'in arabasında kaldığını farkettim! O yüzsüzü görmek zorundaydım. Telefonumu mutlaka almalıydım. Allah'ım sen beni nasıl sınıyorsun ya!
Akılsız başın cezasını ayaklar çekermiş hesabı Konak'tan onun çalıştığı kafeye yürümek zorundaydım. İyi ki Kemeraltı, Konak'a çok yakındı. Ondan cidden nefret ediyordum! Bilerek yapmıştı. Önce erken saatte beni uyandırmıştı. Sonra bileğimi sıkarak acıtmıştı. Bu da yetmezmiş gibi öldürmeye çalışmıştı. Sonra da beni bırakıp gitmişti. Bunu kesinlikle planlı olarak yapmıştı.
Bunu yanına bırakmayacaktım!
Oturduğum yerden sinirle kalktım ve emin adımlarla kafenin yolunu tuttum.
Yanımdan geçen herkesin bakışlarıyla karşı karşıyaydım. Esnaflar erkenden iş yerlerine gelmiş yoğun İzmir gününe hazırlanıyorlardı. Hiç kimse de bana bakmayı ihmal etmiyordu. En çok takıldığım yerlerden biri Konak olduğu için çoğu esnaf da beni tanıyordu. Rezil olmuştum bile. Kesinlikle bunu onun yanına bırakamazdım.
Kemeraltı'nın dar sokaklarına varmıştım bile. Son hız kafeye doğru ilerliyordum. Sinirden yüzümün kızardığını hissediyordum.
Kafenin önüne vardığımda hiç düşünmeden içeri daldım. Kimse yoktu ortalıkta. Açık bir kapı görünce hemen içeri daldım ve içerisi çok şık bir oda olarak döşenmişti. Semih'i duş almış üstünü giyerken gördüm. Hemen bakmamak için arkamı döndüğümde Semih ses bile çıkarmamıştı. Çok sakindi ve daha da sinirlenmiştim. Kızaran yanaklarım onu üstü çıplak görünce utançtan bir kat daha kızarmıştı.
"Çabuk ol, Semih. Üstünü giy, konuşmamız lazım." diye sinirle konuşurken hala bir cevap vermemişti. Arkama yaklaştığını farkettiğimde refleks olarak bir adım öne giderek arkamı döndüm. Karşımda sinir bozucu bir sakinlikle konuşmamı bekliyordu. Gözleri donuk şekilde bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Gökyüzüm
Teen FictionTüm hücrelerime meydan okumak zorundayım. Çünkü onlar benden bir şey saklıyor ve savaşmadan başaramam. Unuttuğum bir çok şey var. Eskisi kadar fil hafızalı değilim. Her şeyi unuttum. Sevdiğim adamı, arkadaşlarımı, dostlarımı... En kötüsü de unuttuğu...