BÖLÜM 11*: Depo

144 4 4
                                    

Multimedya: Semih'in gerçeğinin içi.(Fesat anlamayın gencler hayalindeki evinin içi :]] )

Bazen, hayaller tutardı insanı ayakta. Onlarla yaşar, kendini avuturdu. Hayaller, bilinç altında oynayan sahnelerden ibaretti. Tamı tamına gerçek olmazlardı. İnsan, içinde yaşadığı dünyayı, sadece hayallerinde kendi isteğine göre kurardı. İstediği insanı, istediği kalıba sokar, istediği yaşa sahip olurdu. En önemlisi istediği gibi yaşardı.

Hayalleri kurarken içine duygularını katar, bir ütopya yaratırdı. Hayallerde duygular olduğu sürece, insan mutlu olamazdı. Gerçek hayatında mutlu olmadığı için, hayallerle mutlu olmaya başlasa da bir süre sonra hayallerinin asla gerçek olmayacağını anlar, kalbi kırılırdı. Mutsuzluk, yıkılan hayallerin gerçek olma umuduyla birleşir, daha çok katlanırdı. Hayal hiç gerçek olmaz ise, geriye tek kalan mutsuzluktu.

Mutsuzluk, öyle güçlü bir duyguydu ki, herkesin enerjisini etkilerdi. Virüs gibi, insandan insana yayılırdı. Bir insan mutsuzsa, kendisiyle ilgilenilmesini isterdi. Bir insan mutsuzsa, yalnızdı. Bir insan mutsuzsa, mutluluğu isterdi. Ama bilmezdi ki, mutlu olmak için olmayacak hayalleri kurmaması gerekirdi.

Ben ise mutluydum. Kurduğum hayalin olmayacağını bile bile mutluydum. Sevince mutlu olurdu insan. Kavuşamayacağını bilse de, sevdiğinin mutluluğu yeterdi onun için. Semih mutlu mu, mutsuz mu bilmiyordum. Ama ben mutluydum. Çünkü, sevgi denen duyguyu ilk defa tadıyordum.

"Bilmediğin bir şeyi düşünürken, kendine 'Hatırla.' de. Akıl, her şeyi bilir. Sadece hatırlaman için, kendini zorlamanı bekler." dedi Semih evden çıkarken.

Sabah kahvaltısını bitirmiştik ve beyinle ilgili saçma bir konuda tartışıyorduk. Bu konunun burasına nasıl geldiğimizi bile bilmiyordum.

"Yanılıyorsun. Başkası hakkında bilmediğimiz şeyler vardır ve onları öğrenmeden nasıl bilebiliriz ki? Saçmalık." dedim, mantığımı kullanarak. Anahtarla kapıyı kilitlemeye çalışıyordum. Semih ise, hala dediğinin arkasında duruyordu.

"Tamam. O halde, sana bir soru soracağım. Balıklarla ilgili." dedi gülerek. Ben, balıklarla ilgili hiçbir şey bilmezdim ki. En önemlisi ise, Semih benim balıklarla ilgili bir şey bilmediğimi, nereden biliyordu?

"Sen... Benim balıklarla ilgili bir şey bilmediğimi nereden biliyorsun?"

Elini ensesine götürerek biraz düşündükten sonra, "Tahmin." dedi. Kesinlikle tahmin olamazdı. Bundan emindim. Bir yerden öğrenmiş olma ihtimali de hiç yoktu.

"Özellikle, Ayvalık'ın Cunda adasında yetişen özel bir balık var. Adını hatırla." dedi hızlıca devam ederek.

"Bilmiyorum." diye kestirip attım. Gerçekten de bilmiyordum. Arabaya yerleştiğimizde, bu konudan sıkılmıştım. O ise, hatırlayacağımdan emindi.

"Gözlerini kapat ve kendine 'Hatırla.' de. Bunu biliyorsun."

Bu kez, denemeye karar verdim. Bilmediğimden emin olsam da, denemekten zarar gelmezdi. Gözlerimi kapatıp başımı koltuğa yasladığımda, içimden 'Hatırla.' demeye başladım.

Hatırla... Hatırla...

Yaklaşık bir buçuk dakika sonra, gözümün önüne bir şey geliyordu. İlk önce, bir sarılık doldurdu zihnimi. Arkasından taş döşeli bir sokak. Dar sokağın iki tarafında dizilen restoranlar, tıklım tıklım insan dolu. İçlerinden sesler duyuluyor.

"Papalina!"

  Bunun başka bir şey olduğunu düşünüyordum, çünkü isim balinayı anımsatıyordu. Yine de gözlerimi açtım ve söylemeye karar verdim.

Siyah GökyüzümHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin