Herkesin içinde sürüklendiği, oradan oraya savurduğu bir hüzün seli vardır zaman zaman.Ben en çok yılın bu gününde savruluyorum etrafa.Hiç bir zaman izi geçmeyecek diye düşündüğüm yaralar ikamete geçiyor kalbimde.Boğuluyorum sanıyor ve daha çok cirpinarak selin beni derinlere cekmesine olanak sağlıyorum..
Masada bedenimle ikamet ediyor olsam da,düşündüklerim zihnimi bir süre öncesinden uzaklaştırmıştı oradan.Duygularım kendime kurduğum barikatları çoktan aşmış ve bana oradan el sallıyordu.Bu sefer böyle olmamalıydı.Aklım, kalbimden dün gece söz almıştı.Bugün yaşanacak olanlar karşısında dirayetli olacaktı.Bu da neyin nesiydi ki şimdi?Pes edecekse de henüz değildi.
Aklım her türlü çabayla kalbime telkin vermeye çalışırken bir ses sanki düşüncelerime üfleyip etrafa dağıttı;
"Papatya, biliyorum sen dalında güzelsin.Ama-"Bir an birşey hatırlamış gibi durdu duyduğum ses.
"Pardon, gitmeliyiz.."
Evet, birşey hatırlamıştı ve bu, benim 'ama'ları ve 'ama'lı cümleleri sevmeyisimdi.Sevmiyordum,çünkü babam bana ve aklına 'ama'lı bir cümleyle veda etmiş ve hayatıma sonsuz karanlık kadar sürekli bir acı bırakmıştı.Kullanmak zorundaydım bu kelimeyi mütemadiyen.Yine de bugüne özel aşılmaz sancım hassaslaştırıyordu beni..."Anneni çok seviyordum, AMA ben seni seçtim..."
Küçük bir kız çocuğuyken aklıma kazınan bu cümle zaman geçtikçe daha derine saplanıyordu.Ve ben bu cümleyi beynimde tekrarladikca kalbim duymamak adına daha yüksek sesle atıyordu.Evet, ben acıyla büyüyordum.Her doğumgünümde tazelenen,bıçağın bileylenerek kalbimin en ücra köşesine kadar saplandığı bir acı...
Eymen'in ciddiyet kazanan suratına baktım.Bir süre de gözlerim oraya kilitlenmiş olarak saklandım uzaklara.Çok geçmeden saklandığım yerden çıkarıldım;
"Ohoo,matmazel daha hazirlanamadi mi? Bekledigin tren buradan geçmez güzelim. "Her yılın bu gününde taktığı mutluluk maskesi vardı bunu söylerken Poyraz'da.Tepkisiz kaldım ve onun inmek için kullandığı ahşap merdivenlerden yukarı çıktım.Bir an önce kendimi yatağıma atıp onlar gidene kadar görünmez olmayı geçirdim içimden.Gözlerim dolsa da, yaşların kendilerini yanaklarima atmasına izin vermeden elimin tersiyle onları sildim. Az önce dilediğim şeyin imkansızlığını bildiğim için ifadesiz bir şekilde dolabimi açtım.Karşımda bir sürü kıyafet olsa da sanki bu dolapta giyecek birşey bulmamın imkanı yoktu.Bu düşünce kızların huy edindiği 'giyecek hiçbir şeyim yok'tribi değildi.Sadece etrafimdakileri göremeyecek kadar dalgındım.Aşağıdaki seslere kulak verdiğimde Eymen ile Poyraz'ın sesleri birbirine karışıyordu.Ben hiçbirini anlamaya çalışmadan üzerime birkaç şey geçirdim.Odadan çıkmadan önce gözlerim aynaya ilistiginde gördüğüm şey;siyah tayt, salaş,kremrengi keçe bir palto, boğazında siyah atkı sarılı,uzun kumral saçları bol şapkasının iki yanından dökülen,yüzü ifadesiz bir genç kızdı.Başka ne olabilirdi ki? Sonuçta kötü başlayıp daha kötü biteceğini bildiğim bir gündü..
Merdivenlerden inerken birşey düşünmemek adına tam bilmediğim bir şarkı mırıldandım.
"Hazırım ben." Sesim biraz yüksek çıkmıştı.Aldırış etmeden ayakkabılarımı giyinip kapıyı açtım.Arkama bakmıyordum, çünkü ikisinin birbirlerine acımı bildiklerini belirten bakışlar atacaklarından emindim.Eymen'in spor arabasının arka koltuğunda yerimi aldığımda camı aralayarak;
"Gelmeye niyetiniz yoksa ben gideyim.Hem tren de oradan geçmiyormuş ya" dedim.Yüzümde tek bir kas bile oynamıyordu, ifadesizdim.Onlar da aynı soğuklukla arabaya yaklaştılar.Eymen konuşmadı ve gözlerini benden kaçırarak şoför koltuğuna oturdu.Acıma şahit olmak istemiyor gibiydi.Ne kadar ertelemek için hepimiz çabalasak da işte başlıyorduk, hüzün çökmüştü gözbebeklerimize..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAYALPEREST
RomanceBir kız düşünün; doğumgününü "iyi ki"lerle değil de "keşke"lerle geçiren,sükuneti alfabe edinmiş olan.Bir delikanlı düşünün; gemisi sevda limanına sadece bir kez uğrayan ve hiç ayrilmayan,cennetteki incisini bir kez bile elinden ve yüreğinden düşürm...