~"You owe me, little"~

179 5 0
                                    

Sevdiğiniz birisini kaybetmek size ait olan özel bir parçayı kaybetmek gibidir. Canınızdan çok sevdiğiniz sevgiliniz, belki uğruna ölebileceğiniz bir arkadaşınız. Ya da hiç tanımadığınız aileniz.
Ben ailemi çok küçükken kaybetmiştim. Asla görmediğim ve asla da göremeyeceğim ailemi. Bildiğim tek şey onların ben daha bir yaşımdayken nedenini bile doğru-düzgün bilmediğim bir sebepten dolayı ölmüş olduklarıydı. O zamanlar beni teyzem sahiplenmiş, annem de, babam da o olmuştu. Eğer teyzeme soracak olursanız, onları aptal bir kaza sonucu kaybettiğimizi söyler. Ve susar. 18 yıldır bu konu hakkında ondan duyduğum tek şey bu olmuştu. Eskiden bu konunun üzerinde durarak ona neler olduğunu anlatması için baskı yapardım. Ama her zaman ya konuyu değiştirir, ya da suskunluğunu korurdu. İşte bu yüzden aileme neler olduğunu araştırmayı yıllar önce bırakmış, teyzemin dediği gibi bir kaza olduğunu kabullenmiştim.
Her ay en az 2 kez mezarlığa gelir onlarla konuşurum. Bir keresinde teyzemden annemin papatyaları çok sevdiğini öğrenmiştim. Babama da benim en sevdiğim gülleri getirirdim hep. Şimdi de ellerimde papatyalar ve kırmızı kızılgüller tutmuş mezarlığın içinde yavaş bir şekilde yürüyordum. Ayaklarım ezberlediğim yolu takip ederken gerekli yere ulaştığımda yan-yana dikilmiş mezar taşlarının önünde duraksadım. Taşlarının üzerine kazınan isimlere göz gezdirdim.
'Melisa Tekin' ve 'Arslan Tekin'.
6 yaşımda ellerimde aynı bugün yaptığım gibi papatyalar ve kızılgüllerle burada dikildiğimde kalbimi saran boşluğu hala çok net hissedebiliyordum. Acıtmıyordu. Sadece bedenime hakim olan bir boşluktu ve ben o boşluğa karşı ne hissedeceğini bile bilemeyen bir kız çocuğuydum. Burada olduğum zaman yaşımın 6 ya da 19 olması benim için bir şeyi değiştirmiyordu. Sanki hala ona sorulduğunda "babama kırmızı güller götürelim" diye cevap veren ve hala onların bir gün geri döneceğini umut eden çocuktum.
Düşüncelerimi bir kenara atıp dizlerimi kırarak eğildim ve çiçekleri düzgün bir şekilde soğuk toprağın üzerine bıraktım. Her zaman yaptığım gibi bir konuşma yapmam gerektiğini biliyordum. Belki de yaptığım en saçma şeylerden biriydi, ama genelde onlara buraya gelmediğim zaman neler yaptığımı anlatmak ve en sonunda herşeye rağmen onları sevdiğimi söylemek için burada bulunurdum. Bu sabah evden çıktığımda da yapacaklarım aynen bu şekildeydi. Şimdiyse ellerimi ceplerimde yerleştirmiş sabahın soğuğu iliklerime kadar işlerken öylece duruyordum.
Görünüşe bakılırsa, bu sabah kelimeler benden yana değillerdi.
Bir kaç dakika daha sessizce dikildikten sonra pes ederek "Umarım orada iyisinizdir" dedim. Bir anlığına gözlerimi kapattım.
"Herneredeyseniz"

Mezarlığın pas tutmuş demir kapısını ittiğimde etrafta kulak tırmalayıcı bir ses yankılandı. Rahatsızca yüzümü buruşturdum. Koca bir mezarlıkta yalnız başına olmak beni yeterince rahatsız ediyorken bir de kapının sesi beynimi delip geçiyormuş gibi hissettirmişti.
Kendimi bildim bileli mezarlıklardan korkardım. En korkunç kabuslarım bile sürekli mezarlıklarla ilgiliydi. Ya çok fazla film izliyordum, ya da sadece psikolojik problemlerim vardı.
Mezarlığın çıkışında uzanan dar yola geçtiğimde cebimde hissettiğim titreşimle bir anlığına duraksadım ve telefonu cebimden aldım. Ekranda beliren yazıyı okumaya çalışıyorken bir yandan yürümeye devam ediyordum.

'Sadece ilk dersi idare edebiliyorum, biliyorsun'

Ada'nın attığı mesajı okuduğum an gözlerim istemsizce telefonun saatine kaydı. Kısa çaplı hesaplamalarım sonucu ikinci derse ulaşmam için sadece yarım saatım olduğunu anladım.
Kahretsin.
Az önce yavaş ritimde hareket eden ayaklarımı seri bir şekilde hızlandırdım. İkinci derse yetişemezsem yılın geri kalan tüm zamanında Kemal hocanın delici bakışlarının altında dolaşmak ve dersinden geçebilmek için şimdikinden en az 2 kat daha fazla çalışmam gerekeceğini çok iyi biliyordum.
Ada'ya yetişeceğimi anlatan kısa bir mesaj attıktan sonra telefonumda birikmiş, uzun zamandır bakmadığım mesajlara göz attım. Abone olduğum mağazaların başlattığı indirimler, teyzemin nerede olduğumu soran ard-arda yazılmış mesajları. Hatta en altlarda tanımadığım numaradan gönderilmiş 2 ay öncesine ait cevaplanmamış bir doğum günü mesajı bile gözüme çarpmıştı. Bir an ne kadar umursamaz olduğumu düşünüp kendi-kendime gözlerimi devirdim. Sürekli tanımadığım insanlara karşı umursamaz bir tavır takınırdım ve bu tavır beni yabancıların gözünde bazen 'kötü kız' rolüne kadar ulaşdırabiliyordu.
Sanki umrumda.
"Bir adım daha atarsan dengeni kaybederek düşeceksin" kulağımı dolduran tanıdık kadife ses bakışlarımı telefondan çekmeme ve atmak için havaya kaldırdığım adımımı engellememe sebep oldu. Bakışlarım önce tam ayağımın önünde duran iri çaplı taşla buluşmuş, ardından sesin ait olduğu kişiye yönelmişti. Rengini sanki belli etmemeye çalışır gibi griyle karışmış olan ve daha çok mavi tonlarının hakim olduğu bir çift göz dikkatle yüzümü inceliyordu. Bu bakışları bir yerden tanıdığıma emin olduğumu söyleyebilirdim.
"Dalmışım" dedim. Yüzümdeki bakışları beni rahatsız etmeye başlarken bunu belli etmeme çabasıyla dudaklarımın kenarını hafif şekilde yukarı doğru kıvırdım. Bir an onun geçen gece bana yardım eden çocuk olduğunu anlamıştım.
"Hep böyle dikkatsiz misin, küçük?" dedi. Ardından dolgun ve çatlamış dudaklarının arasında tuttuğu sigarayı iki parmağının arasına aldı. Parmakları sigarayı alıp götürürken dudakları 'o' şeklini alarak ağzına dolmuş dumanı ustalıkla havaya üfledi. Gözleri kısılmıştı, ama uzun kirpiklerinin altından hala beni izlediğini hissedebiliyordum.
"Şey ben sadece-" bir an duraksadım ve adını daha hatırlayamadığım çocuğun az önce bana söylediklerini idrak edebilmem için kendime bir kaç saniye verdim.
"Efendim?" Küçük mü? Cidden mi?
Bir şey söylemek yerine kafasını öne eğerek gülmüştü. Güldüğünde yanağında çokta belli olmayan gamzeleri sanki ona has olan güzelliğini gözler önüne sermek için ortaya çıkmışlardı.
"Evet, herneyse. Uyardığın için teşekkürler" dedim ve herhangi bir şey söylemesine izin vermeden yanından hızla geçtim. Kulağımda çınlayan sessizlik bana arkamdan gelmediğini anlatmıştı.

YasakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin