Duyabildiği tek şey acının insanlarda tepkime olarak ortaya çıkardığı gözyaşları ve ondan sonra çıkagelen çığlıkların sesiydi. Tozla dumanın karıştığı meydanda, herkes canla başla kaçışmaya çalışıyordu. Ardı arkası kesilmeyen acılar, insanların yalvarışları, gittikçe artan barut kokusu. Sarışın neyden kaçınması gerektiğini bilemedi. O insanlık için gerçekten berbat bir örnekti. Bunu biliyordu ancak yüzüne vurulması canını yaktı.İnsanların can pazarı olarak adladırılabilecek alandaki kaçışmalarından sıyrılarak arkadaşlarını bulması gerektiğini biliyordu. Ama o kadar duman o kadar ateş o kadar kan vardı ki, insanın sahip olduğu tüm duyuları kaybetmesine sebep oluyordu. Koku duyusunu kaybetmek istemesini sağlayacak kadar aynı anda bir sürü baharatlı koku soludu, gözlerinin o kokularla yandığını ve gözyaşlarının düşmemek üzere göz çevresini sardığını hissetti.
Ne olduysa, şu an ne oluyorsa, ne olacaksa hepsi onun yüzünden olacaktı, kendisini o kadar kötü hissetti ki, bunu kelimelere dökemeyeceğini hatta dökse bile işe yaramayacağını düşündü. İnsan ırkı için böylesine kötü biri olmak, binlerce kişinin hayatına mal olmak ve buna hiç tereddüt etmeden devam etmek, sonunda Tanrı'nın onu cezalandırmasına şaşmamalıydı. Ve hatta sadece onu değil, insan ırkından son kalan herkesi böyle bir cezaya tabii tutması kendisini bir boktan farksız hissetmesine yol açtı. Yinede bunun adaletsiz olduğunu düşünmekten kendini alamadı, tanrı cezalandıracaksa sadece onu cezalandırmalıydı, neden herkes acı içinde kaçışıyordu?
"Octavia...Raven...Echo! Neredesiniz?!" Gücünün yettiği kadar ortalığın toza dumana dönmesine sebep olan kaçışmaların arasından sesini yükselterek bağırdı. Duyabildiği tek şey ise hiçliğe kaçışan insanların korku dolu çığlıklarıydı, çığlıkların içinden hiçbir şeyden korkmadıkları kadar korkmuş olduklarını anlayabiliyordunuz.
Boğazındaki yumru büyüdükçe umutsuzluğu kol gezen tehlikeli bir hastalık gibi vücudunu sarmalamaya ve hissizliğinin artmasına sebep oldu. Terleyen avuç içlerini deri ceketine silerek daha yüksek sesle bağırdı,
"Octavia!...Raven!" Ses telleri cızırdadı, kısa öksürüklerle boğuşmaya çalışırken koşuşturan insanlardan kaçınmaya ve daha boş olacağını düşündüğü yere adımladı."Yardım edin! L...lütfen," adam sağ kolunu tutarken bir yandan da sarışına doğru adımladı ve ona ulaşmaya çalıştı. Sarışın ona doğru ilerleyerek birisine yardım etmeye çalışmak istedi. En azından denemek ya da bir şeyler yapmak, düzeltelim öldürmek haricinde bir şey yapmak. Kulağa pek sarışınca bir hareket gibi gelmiyordu ancak bunu denemesi gerekiyordu belkide Tanrı gerçekten affediciydi ve onlara acıyacaktı. Kime söylüyordu, Tanrı onlara asla yardım etmeyecekti, onları unuttu belkide onları umursamadı ve yeni yarattığı canlılar gözünde daha kıymetli bir hâl aldı. İnsanlık bitiyordu...koskoca bir devir kapanıyordu, bu kadar basit miydi? Bu kadar çabuk muydu?
"Yardım etmeme izin verin, lütfen," yere çökmüş ve boğazındaki yumruyu geçirmeye çalışarak öksüren adama adımladı. Omuzlarından tutarak yan yatırdı ve ciğerlerindeki sıvıyı kanla karışık bir şekilde tükürmesini sağladı.
"Bu...nasıl bir şey böyle...el yapımı gibi görünüyor..." adamın tuttuğu kolunu diğerinden uzaklaştırmaya ve yarasına daha derinden bakmaya çalıştı. Ancak adamın fısıltılarıyla duraksadı.
"C...Clarke Griffin..." sarışın bunu nerden bildiğini sormaya bile gerek duymadı, yaka kartında yazan yazı -ki her mahkumda bu tarz isim ve kod yazardı- vardı. Sadece Mahkumlara mı özgü olduğunu bilmiyordu ancak duyduklarına göre gelişmiş teknolojiye sahip bu insanların kullandıkları şey bir çipti. Avuç içlerine enjekte ettikleri ve okuttuğunuz taktirde o kişi ile ilgili her bilgiye ulaşabileceğiniz çipler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Second Chance
FanfictionHiç bu denli çaresiz hissetmedi, pekala onun ölümünü ele almazsak daha önce böylesine elinden hiçbir şey gelmiyormuş gibi hissetmedi. Onun ölümünü, hızla kan kaybedişini ve kendi sözlerine olan inancını sürpriz söyleyişini hatırladığı her dakika göz...