"git buradan, git kapımdan!" avazım çıktığı kadar bağırırken kapıyı kapatmaya çalılıyordum. Soobin, vazgeçmemiş üstüne evime gelmişti. konuşmamızın üzerinden bir kaç gün geçmişti ve ben depresyondaydım, evden dışarı da çıkmıyordum. yine olmuştu, yine aldatılmıştım. yine darmadağın olmuştum. kapıyı kapatmayı başarmış, kilitlemiştim.
eski sevgililerimin hepsi böyle bırakmıştı beni, ya vücudum için severlerdi ya da hiç sevmezlerdi. bu benim kaderimde vardı sanırım... ve o kadar çok alışmıştım ki Soobin'e, inanamıyordum hâlâ bunu yapabildiğine. ve yüzsüz gibi o kızla "benim" kursumda öpüşmüştü. gerçi bu kıza karşı paranoyaklığım aylar öncesinden başlamıştı zaten. herkes eşofman giyerken -kızlarda dahil- kısacık şort giyiyordu. öyleydi ki ayakta öylece dururken bile gözüküyordu kalçası.
biliyordum böyle olacağını fakat sadece Soobin'in yapacağını tahmin etmezdim.
"beni içeri almadan hiçbir yere gitmiyorum Yeonjun!" kaşlarımı çattım ve vurmaya başladım kapıya sinirden. ne yüzle gelebiliyordu hâlâ kapıma, anlamıyordum ki. "siktir git Choi Soobin! benim seninle konuşacak hiçbir şeyim yok." ses kesilmişti. fazla mı kırmıştım, amacım bu değildi... kırılmasına dayanamazdım. kapıdan sürtünme sesi geldi. daha fazla bacaklarım beni taşımadığından bedenimi kapıya sürterek yere oturdum.
her şey çok fazlaydı, her şey çok üst üste gelmişti. Soobin'siz bir bok yapamazdım, göstermiyor olabilirdim ama bu kısa süre içinde o kadar değer vermiştim ki Soobin'e. içimdeki boşluk hissi artarken kapıyı açıp sarılma isteğim de artıyordu. gözyaşlarımı tutamıyordum, oysaki bu konu hakkında ağlamamaya söz vermiştim kendime.
"neden yaptın bunu?" diye bağırdım dayanamayıp. hafif hafif gelen sürtünme sesine hıçkırıklar ve iç çekmeler de eklenmişti şimdi. kapıya doğru döndüm. açsam ne olurdu? açmak istiyordum. öpmek istiyordum. kokusunu içime çekmek, sarılmak istiyordum. bazı şeyler neden bu kadar imkânsızdı?
dışarıda duyduğum mırıldanmayla gözyaşlarım artık yerlerinde duramamışlardı. tamam, daha fazla dayanamayacağımı biliyordum. "bilerek öptüğümü mü zannediyorsun?!" evet, karşılık veriyordun. "evet! evet öyle, baya iştahlı gözüküyordun öperken!" diye bağırdım bir anda. o anlar aklıma geldiğinde o kadar sinirleniyordum ki, saçlarımı yolmak istiyordum. beynimi koparmak istiyordum.
"lütfen, açıklamama izin ver..." çaresiz çıkan sesi sesli bir şekilde ağlamama sebebiyet veriyordu. kalktım, etrafa baktım. gözüm dönmüştü. bir kere olsun kendi istediğimi yapacak, Soobin'e vereceğim zararı, onun yerine eşyalara verecektim. yastıkları ordan oraya savurmaya başlarken masayı devirmiştim.
mutfağa doğru hızlıca ilerleyip, elime bir kaç tabak almış uzağa atıyordum hepsini. kırıldıkça daha da hızlanıyordum. tencereleri, bıçakları, hepsini yere devirmiştim. hiçbir şey umurumda değildi. oldum olası düzensizlikten nefret ederdim halbuki. kapıdan yumruklama sesi geliyordu. durdum, soluklandım bir süre.
ne yaptığımın yeni yeni farkına varırken cam ve porselen parçalarını hemen yerden toplamaya koyuldum. fakat dikkat etmediğim bir şey vardı. elim sinirlendiğimde hep kenetlenirdi benim, cam ve porselen parçaları avucumun içinde kalmıştı. "ah, siktir!" o kadar acı hissediyordum ki. sanırım acıyı hissettiğime minnettardım, Soobin'i unutmuştum. tüm dikkatim gitmişti ondan.
yine de bu yanlıştı tabii, biliyordum.
elimi zar zor açabildiğimde her yeri kan olmuştu elimin... parçaları elimden atıp kalktım ve kapıya doğru ilerledim. kapının kilitlerini açtım ve karşımda gördüğüm, ağlamaktan şişmiş bedene bakabildim sadece.
"niye öptün? 10 saniyen var." gözü kanlı elime kilitlenirken konuştu, sesi her zamanki gibi huzur vericiydi fakat daha kalındı. "of, dans salonu kapanacaktı. ne yapsaydım, oranın senin tek geçim kaynağın olduğunu ve para kazanmak için part time işlerde çalıştığını biliyorum..."
"devam et."
"geldiği gün bakışları sürekli sendeydi, sanırım sevmiyordu seni. belli ki amacı dans öğrenmek falan değildi. abisi de meğer o mülkiyetin sahibiymiş... ve eğer onu öpmezsem, abisi ile bir konuşma yapacağını söyledi. ben de kabul etmek zorunda kaldım. sana iğrenerek bakıyor ve seni kudurtmak için her şeyi yapıyordu. yemin ederim ki ben korktum sadece, suçum yoktu benim!"
şimdi taşlar yerine oturuyordu. gülümsemek ile yetindim. daha sonra artık damlamaya başlayan kanla ile elime bakmak zorunda kaldım. gerçekten sebepsiz yere mahvetmiştim elimi.
"hastaneye gitmeliyiz yeonjun, acilen." kapının arkasından anahtarı aldım ve ayakkabılarımı giyip dışarı çıktım hiçbir şey demeden. Elimi değdirmeden kollarımla ona sarılmış, kokusunu içime çekmiştim. ah, bu kadar özlemem normal miydi? "üzgünüm, seni dinlemeliydim..." dedim mahçupça. elim çok kötü acıyordu.
"asıl ben özür dilerim, junnie. sana söylemeliydim... elin çok kötü durumda şimdi." arabaya binene kadar kokusunu içime çektim, yarın ilk işim ise başka bir mekan bulmak olacaktı. o adamın güvenli olmadığını baştan anlamıştım zaten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
dance, yeonbin.
Fanfiction[tamamlandı!] bilinmeyen: selam bebeğim bayılıyorum sana biliyor muydun? yeonjun: hey, soobin öyle değil mi?