ya lğtfen bana kizmayib arkadasşar cok mutsuzum zatnw smutran eahatsiz oluyosniz gecin vinsel bi icetik awk begenmiyosabiz gidin yb bekleyin ben su anda insanlae cok istedi dite yazdim aq.
"binnie~" bana çok kızgındı şu an sanırım. geldiğim ilk saat ondan gizlice Oreo'lu dondurmasını dayanamayıp yemiştim ama çok güzel görünüyordu, ne yapabilirdim ki? dibine oturup klasik yavru kedi bakışımı atarken bile bakmıyordu bana. kızgındı ve ben ona kendimi affettirmenin yollarını biliyordum. yüzümü boynuna gömüp kokusunu içime çektim önce.
boynundan yüzüne çıkıp dudaklarına öpücük koymaya yeltenmiştim ama yüzünü benden kaçırıp televizyona bakmaya çalışıyordu. bu hareketi biraz kırsa da zor durduğuna emindim şu an, bana dayanamazdı. "ah, hadi ama..." ağlayacak sesler çıkarmaya başladım. belki de dayanamazdı buna.
yüzüme bile bakmıyordu.
"tamam, madem bana çoook kızgınsın, ben de sana kendimi affettirmenin bir yolunu bulurum! bekle burada beni." umursamıyordu fakat yanından kalkıp hızlıca odamıza koştum. pazar günümün böyle geçmesine izin veremezdim değil mi? altımı tamamen çıplak bırakıp yeni aldığım fileli çorabı giymeye başlarken aklıma gelenlerle kıkırdamadan edemiyordum. bunu yanımda getirmek iyi bir fikirdi. çok sevecekti böyle beni! fileli çorabı giydikten sonra tekrar eşofmanımı giyip gülümsedim ve elime kirazlı nemlendiricimi alıp dudaklarıma sürdüm. klasik. yanına tatlı bir şekilde geldiğimde ufak ufak bana bakmaya başlamıştı. koltuğa oturacağım sanıyordu ama benim gideceğim yer Soobin'in kucağıydı.
yavaşça kucağındaki yerimi aldığımda şaşkınlıkla bana bakmaya başlamıştı. bana bakmasından faydalanarak aşık olduğum dudaklara bir kaç tane öpücük kondurmuştum. temennim, dudaklarımdaki tadı almasıydı. ki zaten almıştı, alt dudağımı bırakmak bilmiyordu. ben de istemiyordum zaten.
dudaklarımızı ayırdığında huysuzlanarak mırıltılar çıkardım ve dudaklarımı büzdüm tekrar öpsün diye. "ah, gerçekten dayanılmazsın junnie, sevgilimize trip bile atamıyoruz.~"
"hadi ama, eğer bana ilgi vermezsen vereceğim ödülü kaçırırsın!" güldü, gülmesini çok seviyordum. tavşan gibi gülüyordu. bir elini kalçam, diğer elini de belime koydu ve dudaklarım yerine direkt boynuma yöneldi. "gereken ilgiyi göstereceğim o halde." bu sefer nazik falan değil, gerçekten acıtıyordu. amacı sanırım bir kaç hafta geçmeyecek hickeyler bırakmaktı. inlemelerimi tutamamıştım, canım acıyordu. fakat izler için değerdi, öyle değil mi?
izlerini bıraktıktan sonra teker teker dudaklarını değdirdi, değdirdiği yerler sadece ağrımak ile kalmıyor, yanıyordu da. elimi saçlarına koyup çekiştirmeye başladım, fazla canını acıtmak değildi amacım. açık açık diliyle ıslatmıştı boynumu. eli yavaşça belimden kalçama indi. kalçamı avuçlarken oturduğum yerde ufak bir hareketlilik hissetmiştim.
erekte oluyordu. ellerimi sweatinin eteklerine indirip, içine soktum. çıplak beyaz tenine sanki kırılgan bir şeye dokunuyormuş gibi dokunuyordum. kalçamdaki elleri daha sıkılaşmış, dudaklarını daha fazla bastırıyordu izlerime. "yeonjun sen," dedi kısık sesle. kıkırdadım. "ben?" bir anda kendimi havada buldum. "sen çok yaramaz bir kedi oldun."
"hep öyleydim~" tekrar dudaklarımızı birleştirdim. hayatımı Soobin'in dudaklarında geçirebilirdim. konuşmasam da olurdu bence. odasina geldiğimizde sırtım bir anda yatakla buluştu. eli sweatimin eteklerine gidiyordu. üzerimden sıyrılırken ona çıkmasında yardım etmiştim.
sıra altıma gelmişti, tepkisini gerçekten merak ediyordum. ellerimiz birlikte altıma gittiğinde beraber çıkarmaya başlamıştık. gördüğü manzara karşısında bayağı bir zorlanıyormuş gibi geliyordu. "siktir, yeonjun!" hemen kendi üzerinden kurtulup üzerime çıktı. ellerimi tamamen bana kalan vücudunda gezdirmeye başlamıştım.
artık boynumla ve ya dudağımla ilgilenmiyor, direkt köprücük kemiğimi dişliyordu. çok yavaş olması beni bayağı delirtmeye başlamıştı. sabırsız biriydim normal hayatımda da. sanırım soobinin amacı şu an beni zor durumda bırakmaktı. bir süre boğazlı giyecektim görünüşe bakılırsa,, çünkü şu an emmiyor ve ya dişlemiyor, resmen yiyordu boynumu. elimden de sadece inlemek geliyordu.
dilini köprücüklerimden göğüs uçlarıma getirmiş, oynamaya başlamıştı. oh, tamam... dayanabilirdim. dayanıyordum. dayanacaktım. bu şey o kadar baştan çıkartıcı ve yavaştı ki, artık onu içimde hissetmek istiyordum. kendimi hareketlerine çok kaptırmışken aletimde birden soğuk bir parmak hissetmiş, irkilmiştim. insan bir haber verirdi, öyle değil mi? üzerime iyice eğildi, yüzlerimizin arasında bir santimetre bile yoktu. "devam et lütfen~" demiştim muhtaç bir ses ile.
mükemmel duruyordu daha henüz başlamamamıza rağmen. her zaman mükemmeldi, bembeyaz teni daha da yükselmemi sağlıyordu. hafif karın kasları vardı. beni iyice etkisi altına almışken deliğimin girişinde aletinin ucunu hissetmiştim. "çok tatlısın junie." elini yanağımdan başlayarak aşağıya götürmüş, vücudumu incelemişti.
tekrar bakışlarını bana çevirdiğinde başlayacağımızı anlamıştım. "hazır mısın, bebeğim?" ikinci sevişmemizdi bu, sanırım o yüzden elinden geldiğince nazik olmaya çalışıyordu ama bıraktığı izlere bakarsak hiç de nazik olmamıştı.
"hazırım~" aldığı onayla beraber sırıttı. işaret ve orta parmağını ağzıma götürdü. "ıslat hadi." parmakların ikisini de sonuna kadar ağzıma alıp dilimle beraber ıslattım, Soobin bana memnun olmuş bir şekilde bakıyordu. parmaklarını ağzımdan çıkardı ve fileli çorabımın üzerinden orta parmağını içime yollamaya başladı.
bir şey nasıl aynı anda hem acı, hem zevk hem de sevinç verebilirdi? eskiden de seks deneyimlerim olmuştu, ama inanın Soobin ile yaşadığım şeyler hepsine bin basardı. aşık mı olmuştum gerçekten?
içime ikinci parmağını sokup parmaklarının arasını açarak gel-git yapıyordu. acıtıyordu fakat biliyordum ki soobinin aleti bunların yanında bir hiçti. içimdeki gel-gitler hızlanırken inlememek için kendimi zor tutuyordum. sesimi asıl oyuna saklayacaktım. bir kaç kez daha yaptığında parmakların içimden çıkardı. fileli çorabımdaki bir kaç fileyi koparmıştı.
üzerime eğildiğinde tekrar, ellerimi boynuna dolamış, bacaklarımı ise iki yana açmıştım. elini penisine koyup içime konumlandırdı ve yavaşça içime girmeye başladı. aleti gerçekten büyük ve kalındı. yarısında bir sıkıntı yoktu ama hepsini içime soktuğunda boynundaki ellerimi sırtına götürüp tırnaklarımı geçirmek zorunda kaldım, canımın acıdığını anlaması ile dudaklarıma öpücükler kondurdu. onun dudaklarına karşılık verirken sırtını çizmeye başlamıştım tırnaklarımla.
"ah..." içimde ileri geri hareket etmeye başlarken hissettiğim tüm acıyı dudaklarıma yüklemiştim, ısırıyordum deli gibi. soobin beni sakinleştirmek için öpücükler bırakıyordu fakat nafileydi. inlemelerimi artık saklamıyor, sadece ikimizin olduğu bu odaya bırakıyordum.
"Mmhh binnie~" Alışmaya başlayınca rahatlamış, zevk almaya başlamıştım. artık kendimi kasmadığımdan bunu anlamış, içimde hızlı hızlı hareket etmeye başlamıştı. zevk alıyordum, sevinç duyuyordum. bunların hepsi aynı fakat farklıydı. bir şey farklıydı öncekilerden. gözlerim kayıyordu artık.
dudaklarımızı birleştirip, elimi boynuna koydum. inlemeleri fazla artmıştı, bu yüzden geleceği anlaşılıyordu. alt dudağımı sertçe emiyordu, hareketlerinde de fazla sertleşmeye başlamıştı. yüksek sesle ve sürekli olarak inlememe sebep oluyordu bu da. yarın ev sahibi umarım soobini uyarmaya gelmezdi...
hareketlerin yavaşlaması ile ters orantılı olarak içimde hissettiğim tazyikli sıvı ile rahatlamış, ben de boşalmıştım kendimi tutmayı bırakıp. o kadar yorulmuştum ki... içimden çıkıp o da kendini yatağa bıraktı. deliğim çok acıyordu, bir kaç gün üzerine oturamayacağım kesindi. nitekim hâlâ inliyordum acısından.
Duş almamız gerekiyordu fakat ben o kadar yorulmuştum ki sanırım sabahı bekleyebilirdik. Soobin'in yüzünü inceledikten sonra sımsıkı sardım ona kollarımı. yanağımı göğsüne koymuş, gözlerimi de kapatmıştım. bugün iyi iş çıkarmıştı. "affettin şimdi değil mi?" dedim şirin bir sesle. başı ile onayladı ve saçlarımın arasına buse kondurdu. "evet ama hâlâ bana Oreo'lu dondurma borçlusun junie~"
begenidysenniz gokkusagi sictim yazin
ŞİMDİ OKUDUĞUN
dance, yeonbin.
Fanfiction[tamamlandı!] bilinmeyen: selam bebeğim bayılıyorum sana biliyor muydun? yeonjun: hey, soobin öyle değil mi?