Bölüm 6 Ξ Aileye Kabul Töreni Ξ

225 22 17
                                    

Daha küçücük bir çocukken, her şey sarpa sarmadan önceki yıllarda, annem bana hep ötemizdeki diyarlara ait hikayeler anlatırdı. Hepsi birbirinden farklı, birbirinden heyecan verici ve sürükleyiciydi. Aralarında en dikkatimi çeken şeyse Yeraltı Ülkesi'nin Hükümranları'ydı.

Annemin anlattıklarına göre, dünya üzerinde hüküm sürmekte olan bazı çok eski türlerden bile eskilerdi ve yine onun anlattıklarına göre Yeraltı Hükümranları, bilinen en acımasız olanlarıydı. Bu yüzden Yeraltı denen ama nerede olduğu bilinmeyen bir yerde hüküm sürüyor, tüm gözlerden ırak hayatlarına devam ediyorlardı. Duyduğum ilk anda içimdeki tuhaf hisse engel olamayarak dikkat kesilmiştim anneme. Anlattıklarını bir su gibi kana kana içiyor, zihnimin derinlerine yerleşmesine izin veriyordum. Tabii, o zamanlar kimse farkında değildi. Kendi öz annem dahi bilmiyordu bendeki farklılığı. Zaten asıl onlar bu farklılığın farkında vardıklarında değişmemiş miydi her şey? Tıpkı masallardaki Yeraltı Hükümranları gibi beni de bu farklılığım yüzünden dışlamış, yıllarca işkence etmişlerdi.

Efsanelere adı kara harflerle kazınan ve ölümün habercisi olduğu söylenen Yeraltı Hükümranları'nın aksine ben, ölümün ta kendisi olup onların üzerine bir çığ gibi düşecek ve onları ölümün karanlığıyla değil, beyaz ve ölümcül sessizliğine boğacaktım. Böylece yıllardır süren sessizliğimin ne denli yakıcı ve yıkıcı olduğunu, o ölüm sessizliği onları yuttuğunda anlamış olacaklardı.

Yine de tek başıma tüm bir ülkeye, kendi ülkeme, savaş açamayacağımın farkındaydım. Bu yüzdendi sürekli oradan oraya dolaşıp müttefik edinmem ve güç kazanmaya çalışmam.  Onların kölelik sistemini alt edip kendi topraklarımı geri kazanacak ve onun benden beklediği gibi bir Tiran olacaktım.

Ölümü dost edinmiş bir Tiran.

Fakat bundan önce buradan kurtulmam gerekiyordu. Tabii, dibimden bir an bile ayrılmayıp beni oradan oraya sürükleyen çocuk ruhlu bir imparator olmasaydı işlerim daha kolay olabilirdi.

Ay Saray'daki odada, ki söylenenlere göre aslında o oda imparatorun bizzat kendi odasıydı, yaptığımız konuşma sonrası işler bir anda hızlanmış ve ben kendimi bu delinin peşinde sürüklenirken bulmuştum. Bana söylediklerinin birer safsata olduğunu ve o anlık geliştiğini düşünmüş olsam da Rona Karahan, cidden inatçı biriydi ve bunu da birlikte geçirmek zorunda kaldığımız bu günlerde çok iyi anlamıştım. 

Şimdi ise beni beyazlara boyayan hizmetlilerin vücuduma yaptıkları dövmelere ve bana zorla giydirdikleri altın işlemeli beyaz saten kumaşlara bakmıyordum bile. Gözüm direkt aynadaki yansımadaydı. Arkamda durup da itinayla her hareketimi takip eden kehribar gözlere bakıyordum mor harelerimle. 

Kollarını göğsünde bağlayıp kafasını yana eğerek beni baştan aşağı süzüşüne bakarak keyfinin yerinde olduğunu varsayıyordum. Benim aksime.

Hiç alışık olmadığım şekilde birileri vücuduma kalıcı izler bırakmak yerine o izleri kapatıyor, hırpalamak yerine sanki çok değerli bir hazineymiş gibi saçlarımı okşuyorlardı. Hırçınlaşıp hiç alışık olmadığım bu muamele karşısında onlara saldırmak istiyordum fakat çok uzun zamandır huzur arayan yaralı ruhum bana engel oluyordu. Yine de kendimi hemen koyveremezdim. Gardımı indirirsem bu benim sonum olurdu.

Rona gözlerimde ne gördü bilmiyorum fakat ufak bir baş hareketiyle hizmetlilerin hepsini odadan göndermişti. Şimdi ise koca odada yalnızca ikimiz vardık. Bana bir şey yapabileceğini düşünmüyordum, ne de olsa onu kolayca alt edebilirdim fakat yalnız kalma düşüncesi bile sinirimi bozmaya yetiyordu.

Gözlerimi yansımadan çekerek aynanın önünden çekildim. Ay Saray'da kaldığım odaya kıyasla burası daha şatafatlı ve boğucuydu. Belli ki imparatorların bir kendi odası, bir de göstermelik odası oluyordu ve ben de tam olarak o gösterişin ortasında bulunuyordum.  Böylelikle de ben onun kendi odasında kalırken onun da nerede kaldığı belli olmuştu. Gerçi, yerde yatsa dahi umurumda olmazdı fakat Erke'nin evhamlı hallerine bakılırsa başkalarının gayet de umurundaydı ve bu duyulursa hiç de iyi şeyler olmayacaktı. Ucu bana dokunmadığı sürece iç savaşları ya da isyanları da önemli değildi benim için. İsterlerse ülkeyi yakıp yıkabilirlerdi, benim burada bulunma amacım farklıydı.

Dilsiz HükümdarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin