"Elinizden kaçırmayın sakın! Çabuk bulun şunu!"
Arkamdan gelen ayak seslerine kulak kabartarak bana ne kadar uzaklıkta olduklarını çözmeye çalıştım. Anladığım kadarıyla da pek uzakta sayılmazlardı. Ben de adımlarımı hızlandırırken bir yandan da bir yere takılmamak için ekstra çaba sarf ediyordum. Daha fazla ses çıkartıp yerimi belli etme riskini alamazdım. Bu yüzden de ani bir kararla sağa sapıp çalıların arasına girerken az kala düşüyor oluşumu göz ardı edip olduğum yere çöktüm. Göğsüm, aldığım derin soluklar nedeniyle hızla inip kalkarken gözlerimi bir süreliğine kapatıp sakinleşmeye çalıştım. Uzun zamandır koşuyor oluşum normalde beni pek etkilemezdi lakin bunu yaklaşık bir haftadır yapıyor olmak vücudumu hayli güçsüz düşürmüştü. Zar zor bulduğum şeylerle su ve gıda ihtiyacımı gidermeye çalışıyor olmam ise cabasıydı. Biraz daha böyle gidersem bir yerde düşüp bayılacaktım.
"Nereye kayboldu o lanet olası herif?!"
Kaşlarım çatılırken dudaklarımı herhangi bir ses çıkartmamak adına birbirine bastırdım. Yakınlarda bir yerlerde olduklarını biliyordum. Zira ayak sesleri de çok yakınımdan gelmeye başlamıştı. Hepsiyle şu anda başa çıkamayacağımdan tek tek indirmeyi deneyecektim.
Tam o sırada yanımdan geçen adamın bileğini sıkıca tutarak aşağı çektim ve o yere sere serpe uzanırken üzerine çıkarak kafasını tek hamlede hızla döndürdüm. Çıkan sesten kemiğinin kırıldığı belli olurken daha fazla ses çıkarmadan adamı ayaklarından çekerek çalıların arasına sürükledim. Normalde olsa adamı saklamaya bile uğraşmazdım lakin artık takatim kalmamıştı. Öyle yorgundum ki dizlerim bile tutmamaya başlamıştı. Yine de kendimi sıkarak ayağa kalktım. Burada pes edersem yaşadığı onca şeye inat yıkılmayan çocuğa ihanet etmiş olurdum. Bu yüzden de dişlerimi sıkarak tutunarak da olsa birkaç adım daha atmaya zorladım kendimi. Başka bir adım daha atamadan üzerime atılan adamdan yana kayarak kurtuldum fakat herif inatçıydı. Sendelemesine rağmen tekrar ayaklanarak üzerime çullandı. Kaçacak takatim kalmadığından boğazıma sarılan ellerine aldırmadan gözlerimi gözlerine dikerek boynuma mengene gibi yapışmış ellerini ani bir hareketle üzerimden sıyırırken adamın tepki vermesine fırsat tanımadan onun da boynunu kırmış ve yere düşen bedenine aldırmadan üzerine basıp geçmiştim. Bir sonrakinde bu kadar şanslı olmayacağımın farkındaydım. Nitekim öyle de olmuş, omzuma saplanan okla sendelerken bu sefer tutunacak bir yer bulamadığımdan dizlerimin üzerine çökmüştüm.
Kafamı kaldırıp beni kimin vurduğuna bakacağım sıra enseme yediğim darbe ile zaten yeterince yorgun olan vücudum daha fazla dayanamamış ve gözlerim kararırken yana doğru devrilmiştim.
Bilincim kayıp giderken bedenimde hissettiğim elleri üzerimden sökerek kendimden ayırmak istesem de hiçbir şey yapamamış ve kendimi karanlığa teslim etmiştim.
Φ
Boynumun ağrısı yüzünden kaşlarım çatılırken kulağıma dolan gürültüye karşın gözlerimi kırpıştırarak araladım. İlk başta nerede olduğumu idrak edememiştim zira görüşüm hâlâ pusluydu. Birkaç kez daha gözlerimi kırpıştırdıktan sonra netleşen görüşüm sayesinde şu anki vaziyetimi de görebilmiştim sonunda. Ellerim yukarıdan bağlanmış, yetmiyormuş gibi ağzıma da bir bez geçirilmişti. Diz çökmüş bir şekilde tahta bir platformun üzerinde, insanlara sergileniyordum.
Bu durumlara yeterince alışkın olan benliğim hiçbir tepki vermezken mantığım da çabalamamın yersiz olduğunun farkındaydı. Etrafta bir sürü insan vardı, tezgahlardan anladığım kadarıyla da şu anda bir çarşıda bulunuyordum. Tabii, benim üzerinde durduğum platform yalnızca insanları içeriyordu. Hırpalanmış, yaralanmış, korku içerisinde kurtulmak için çabalayan insanları.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dilsiz Hükümdar
FantasyKendi ülkesinden kaçarken köle tacirlerine yakalanan ve satın alınıp saraya götürülen 'Dilsiz Hükümdar'.