"Mükemmel gidiyor," İçine vuran heyecanı gizleyememesi onun gerçekten mutlu olduğu anlamına geliyordu...değil mi?
"Tahmin ettiğimden daha iyi, her sabah uyandığımda yanımda Soobin'in yüzünü görmek, sabahları daha mutlu uyanmamı sağlıyor."
İçime dolan hüzünü açığa çıkarmamak için dudaklarımı birbirine bastırıp, kafa sallıyor, onun adına mutlu olduğumu söylüyorum.
Fakat bunu söylemek canımın daha çok kırılmasına sebep oluyor.
"Hadi ama," Masanın üzerinde ki kabın kapağını açarak bana uzattığında, duyduğum kek kokusu ile zorlukla yutkundum.
Anoreksiya yüzünden en sevdiğim yemeklerin bile kokusunu hissetsem, kusacak duruma gelirdim.
Sürekli uzattığı keklere elimi götürmek için kaldırmıştım, yiyemeyeceğimi biliyordu ama her hafta gelirken yanında mutlaka kek getiriyor, o gittikten sonra fenalaşıp kustuğumu bilmeden zorla bir kaç dilim yediriyordu.
"Aslında aç değilim," Yiyemeyeceğimi fark ediyorum, zira onun yanında kusmak hiç istemem. Ağzını açacakken, soğuk terler akıtan beni ve hastalığımı fark edip kafa sallıyor, ardından kapatıyor kabın kapağını.
"Sen neler yapıyorsun?" Sadece seni seviyorum. Omuzlarımı yukarı kaldırıp indirirken, dudaklarımı büzüyorum.
"Hiçbir şey," Seni sevmek dışında hiçbir şey.
"Çok kilo kaybetmişsin Yun, şu kollarına bir bak." Yüzüne nasılsın yerleştirdiği endişe beni mutlu ederken, masanın üzerine koyduğum ellerimin bileklerine yetişti. "Ama," diyor ellerini yüzüme çıkarıp oranın alev almasını sağlarken.
"Hâlâ güzelliğinden bir şey kaybetmemişsin."
Kilolarımı ve seni kaybettim sadece, demek çok zor oluyor.