11. BÖLÜM -εκδίκηση-

287 14 11
                                    

"Ne? Neden? Tanrım o ölünce ne değişecek? " Sesim farkında olmadan sinirli çıkmıştı.

"Ya sen ölürsün ya da o. Biriniz öleceksiniz."

  O sırada telefon çalmaya başladı.  Israrla çalıyordu.  "Telefona bakmam gerek, annem arıyor olabilir. " Hızlı adımlarla odama gittim. Annem arıyordu.  Sakin olmaya çalışarak telefonu açtım. 

"Alo anne? Çok özledim seni." Cidden çok özlemiştim. İlk defa bu kadar ayrı kalmıştık.  Çaresizce çıkan sesime aldırış etmeden tekrar konuşmaya başladım.

"Dedem nasıl? Çok merak ettim. Bir kez bile aramadın beni. Telefonun da kapalıydı." Ağlamak üzereydim. Yaşadığım duygu o kadar kötüydü ki haykırmak istiyordum. Susup annemin konuşmasını bekledim. Küçük kız beni dinliyor, yanlış birşey yapmamı bekliyordu.  Bu haldeyken birşey yapmaya da niyetim yoktu zaten.

Annemin sesinden kötü birşey olduğunu anlamıştım. "Kızım bende seni çok özledim. Eve dönüyorum ben. Dedeni" kısa bir sıra duraksadı "Dedeni kaybettik kızım." Ne diyeceğimi bilemez halde ağzım açık kalakaldım.  Daha yazın başında sağlam olan adam şimdi ölmüştü ve bir daha geri gelmeyecekti. "Anne sen şimdi telefonu kapat ve çabuk buraya gel. Burada konuşuruz.  Kapatıyorum." Üzüntü içime işlemişti.  Üzerimdeki şoku atlatamadan kapıya koştum. Fakat kız gitmişti.

"Olamaz."

Kız Umut'u da almış gitmişti. Hiçbiri ortalıkta yoktu. "Hey! Nerdesiniz?" Neler oluyordu cidden merak ediyordum. Umut benim için özeldi. Eğer onu öldürürse diye düşündüm. O gidecekse eğer benimde gideceğimden emindim.

Başımı kaldırıp esen rüzgarı dinledim. Yine o esrarengiz evdeydim. Ne zaman yakınına gelsem korkuyordum. Bacaklarım titriyordu. Bu histen nefret ediyorum dedim kendi kendime. Sakin olmaya çalışarak derin bir nefes aldım. Dedemi kaybetmeme rağmen benim daha tam olarak tanımadığım bir çocuğun peşinden gidip onu kurtarma çabalarım çok saçmaydı. Ama yapamıyordum, onu aklımdan çıkaramıyordum.

  Kapıyı içeri doğru itmemle gıcırtısı kulağımı tırmaladı. Böylelikle korku ve heyecanım ikiye katlanmıştı. İçeriye adım attım. Karşımda birisi vardı. Bu o diye düşündüm. Küçük kızın erkek kardeşiydi.

"Gittiğini sanıyordum." Kalbimin atışı sanki konuşmamıda engelliyordu. Konuşurken zorlanıyordum.

  "Ben hep buradaydım. Siz farkında değilsiniz."

  Bu çocuktan o kadar çok nefret ediyordum ki o an onun boğazına yapışabilirdim. Ama bu tür şeylerle uğraşacak vaktim yoktu. Umut'u burdan çıkarmaya yoğunlaştım.

  "Arkadaşımın nerede olduğunu söyle." Küçük erkek gülümseyerek bana doğru adımını attı. Kolumdan tutup kendisine doğru çevirdi.

  "Bak sevgilin orada, seni bekliyor." Pencerenin arkasındaydı. Dışarıda ağaca bağlanmış şekilde etrafına bakınıyordu.

  "Ne yani? Umut'un burada olduğunu sanıyordum."

  "Yanına gitmek ister misin? Şuan senin için her saniye önemli bence."

"Seninde haklı olduğun konular olabiliyormuş demekki." Arkamı dönüp kapıya doğru koştum. Kapının kolunu çevirdim. Açılmıyordu. Ne kadar denesemde, uğraşsamda olmuyordu.

  "Bu kapı neden açılmıyor? Ah! Lanet olsun." Kapıya tekmeler savuruyordum. Eski olmasına rağmen sağlamdı.

   "Aç şu kapıyı!" Arkamı dönüp baktığımda hiçbirisini göremedim. Neredeydi?

  "Kandırıldım, of aptal kafam." Kendime kızıyordum. "Bunu yaparak ne kazanıyorsunuz! Ben buraya oyun oynamaya gelmedim. Kesin şunu!" Hızlı adımlara pencereye yürüdüm. Aklıma yaklaşık bir ay önceki olay geldi. Buradan sarkıpta düşen kadın. Hiçbir şekilde kendisine zarar gelmemişti. Umut oradaydı. Bağlı bir şekilde yardım istiyordu. Pencere bile açılmıyordu. Bu tuzak daha önceden planlanmış diye düşündüm ve bende bu tuzağa düşmeyi başarmıştım.

  Buradan nasıl çıkabileceğime dair hiçbir fikrim yoktu. Umut'a seslenmeyi denedim ama bir türlü beni duymuyordu. Sırtımı duvara yaslayıp yere çöktüm. Dikkatimi çıkan sese verdim. Sanki birisi çekiçle duvarı delmeye çalışıyordu.

  "Bu da ne böyle?" Dökülen tozlar görmemi zorlaştırıyordu. Bu ses kafamın 20 santim yukarısından geliyordu. Ayağa kalkıp neler olduğunu anlamaya çalıştım. Duvarda bir yazı dikkatimi çekti.  εκδίκηση. Yazı aynı bu şekildeydi.

  Başım dönüyordu. Herşey o kadar üst üste gelmişti ki. Havlayan köpeklerin sesi bile artık beni ürkütmüyordu. Ellerimle yazıya dokundum. Yazının altında ufak bir şekil vardı. Sembol gibi ve ben bu şekli bir yerden hatırlıyordum.

ÖLÜM PARTNERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin