2: cold dead body.

382 55 29
                                    

Evden ayrılalı ne kadar oldu bilmiyorum ama hava yeni karardığından altı civarı olduğunu tahmin ediyordum. Orman hava karardıktan sonra tehlikeli olurdu bu yüzden atımızı bağlayıp ağaca tırmandık. Çocukluğum hep ormanda geçtiğinden ağaca çıkmak benim için çocuk oyuncağıydı.

Evden ayrıldığımızdan beri ailem aklımdan hiç çıkmamıştı. Onlara bir şey yapacaklarını düşündüğümden sürekli diken üzerinde durmuştum. "Spreyi almalıydık."

Jimin kendi kendine söylenirken birkaç defa daha aynı şeyi tekrarlayıp duymamı istiyormuş gibi daha seslice söyledi. "Chaeyoung omega kokun ortaya çıkıyor, ne yapacağız?"

"Ormandayız. Burada insan olmaz sorun olacağını sanmıyorum." Kafama vurarak yanlış bir şey söylediğimi ifade ettiğinde boğazımı temizleyerek konuşmasını bekledim. "Yanımızda ne yiyecek ne de içecek var, kasabaya inmemiz gerekecek."

Kasabaya genelde kardeşlerim inerdi ve tüm ihtiyaçlarımızı alıp gelirlerdi. Ben sadece dağ yolundaki evimizde atların bakımını yapar ve satardım. Betalar için eve kontrole geldiklerinde de cinsiyetsiz olarak görülmüştüm ama şu an durum farklıydı.

"Ormanın hiç buralarına gelmemiştik." dedim Jimin'in koluna yaslanırken. Düşmemem için diğer koluyla beni sararak rahat etmemi sağlamıştı. "Burası yasaklı böyle."

"Yasaklı bölge?"

"Burada yırtıcı hayvanların olduğunu söylerler. Korkarsın diye söylemek istemedim ama şu an güvende sayılırız."

Jimin'e yaslanmayı bırakıp başımı ona çevirdim ve şaşkın ifademle bağırmaya başladım. "Kaçayım derken bizi yem edeceksin aptal!"

Bağırmamla paniklemiş ve hemen eliyle ağzımı kapatarak beni yanına çekmişti. "Askerlerin nerede olduğunu bilemeyiz, sessiz ol."

Başka çarem mi vardı sanki? Sessiz durup gecenin geçmesini beklemekten başka bir şey yapamazdım.

°
"Chaeyoung kalk." Bilmem kaçıncı defa bu kelimeleri duymuştum. Uyanık sayılırdım ama ayılamıyordum. "Atımız yok!"

Atın gittiğini duyduğumda yattığım yerden fırlayıp gözlerimi ovuşturdum ve "Ne?" diye bağırdım.

Eliyle yeri işaret ettiğinde bakmamış olmayı diledim. Atımız yok dediğinde gittiğini sanmıştım ama gitmemişti. Parçaları duruyordu.

Atımızı yemişlerdi.

Beni kan tutardı. Böylesine bir vahşeti görmek boş olan midemi hareketlendirmiş ve kusma isteği yaratmıştı. Elimi ağzıma kapatarak öğürdüğümde oturduğum dalda ayağa kalktım. "Kusacak mısın?"

Başımı sallayıp ağacın gövdesine ilerdim. Kendimi tutamayıp ağaçtan aşağı doğru kustuğumda Jimin "ıyy" benzeri bir ses çıkarmıştı. "Gidelim buradan."

Ağacın temiz tarafından inerek yere atladım. Ağacın diğer tarafına bakmamaya çalışıyordum, bundan çok başarılı değildim maalesef ki. "Yürümek zorundayız."

Bunun üzerine yürümeye başladık. Açlıktan karnım mideme yapışmıştı ama bunun yanında susuzluktan bayılacak gibiydim. Bir gün bile olmamıştı su içeli.

"Kasabaya inelim." dedim dayanamayarak. Açlığa ama özellikle de susuzluğa tahammülüm kalmamıştı artık. "Buram buram omega kokuyorsun."

Göz devirip geldiğimiz yola doğru döndüm. Evime geri dönmeyi çok istiyordum ama askerler hâlâ oradaysa kaçışım olmazdı. Her şey boşa giderdi.

"Bir göl bulsak..."

"Çok zor gibi." Umutsuzluk işini çok iyi beceriyordu. Karamsarlığına karşılık aklımı koruyarak tekrardan kasabaya inme fikrini sundum. "Böyle devam ederse ormanda çürür gideriz."

Saraya alınmayı tercih ederdim, yaşamak istediğim çok şey vardı. "Kenara gel."

"Ne?"

Kolumdan çekerek sırtımı ağaca yasladı ve önüme geçti. Elini ağzıma bastırarak sessiz olmamı istediğini belirtti.

"Omeganın kokusunu alabiliyorum çok yakında. Askerlerim, dağılın!" Duyduklarımla ağzım açılırken endişeyle abime baktım. Onun da benden bir farkı yoktu, ikimiz de korkuyorduk. Fısıldasam duyulabilirdi. Delta kral da yanlarındaysa kesin duyarlardı.

Şu an sadece neden kaçmadığımızı merak ediyordum. Kaçsak farkedilebilirdik ama kurtulabilirdik de. Yarı yarıya şansımız varken denemeliydik. Kolunu dürterek eğilmesini işaret ettim ve kulağına fısıldadım. "Koşalım."

Omzumu sıkarak kaşlarını çattı ve "Sakın." dedi. Şansımızı kullanmak istiyordum.
"Denemeliyiz."

Birkaç kere aynı şeyi söylediğimde bıkmış bir yüz ifadesi takınarak onayladı ve elimden tuttu. Askerler ne tarafta bilmediğimizden en garanti yola gidecektik.

Birbirimizin elini tutarak koşmaya başladığımızda arkamızdan birilerinin bağırdığını duydum. Farkedilmiştik.

Atları varken bizim koşmamız hiçbir şeydi. Aptallık ederek şansımı harcamıştım ve at sesleri gittikçe yaklaşıyordu.

"Durun orada!" diye bağırdı bir asker. Jimin koşmayı bırakarak onlara döndü. "Omegayı bana teslim edin. O krallığın bir malıdır."

Kasvetli hava her yanımızı sarmışken kendime gaz verip yüzümü askerlere döndüm. Kılıçlarını önümde duran Jimin'e doğrultmuşlardı. Kolunu sıkıp sırtına vurdum.

"Artık kaçamam." diye fısıldadım. "Lütfen geri çekil, sana bir şey olmasını istemiyorum."

"Olmaz." Bağırarak bana döndüğünde ben dahil herkes şaşırmıştı. "Seni köle yapmaları için önce beni çiğnemeleri lazım."

İşlerin daha da kötüleşeceğinin hissi o an gelmişti. Cevap vermeme izin vermeden beni geriye ittirdi ve çok yüksek olmayan tepeden aşağı düşmemi sağladı. Aşağı itilene kadar bir tepede olduğumuzu bile farketmemiştim çünkü çok ağaç vardı.

Birkaç ağaç düşüşümü yavaşlatmıştı ama yine de kafamı çok sert vurmuştum. Bunun için abime teşekkür etmeli miydim bilmiyorum.

Elimi kafama koyduğumda parmaklarıma gelen kırmızı sıvı beni paniğe sürüklemişti. Esas paniklemem gereken şeyin bu olmadığını birkaç dakika sonra acı bir şekilde öğrendim ve beraberinde gözlerim dolup bilincim kapanmaya başladı.

Jimin beni korumak isterken cansız bedeni üzerime atılmıştı.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
reagentHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin