Genç adam elindeki yüzüğe pür dikkat bakıyordu. Ne kadar uzun bakarsa o kadar çok yaş dökülüyordu gözlerinden. Amcasının son sözleri geliyordu aklına ''Akın... Biz son mücadelemize gidiyoruz. Eğer ki dönemezsek bu yüzüğe,Çukur'a ve ailemize sen göz kulak olacaksın duydun mu aslan parçası?'' genç adam o zaman amcalarının öleceğine ihtimal bile veremediği için sadece başıyla onaylamıştı. Halbuki bu sözlerin amcasının son sözleri olduğunu bilseydi birşeyler yapabilirdi. Belki durdururdu Yamaç amcasını, sıkı sıkı sarılıp özür dilerdi. Ama bunun olacağını bilmiyordu.O kadar pişmanlığı,hatası vardı ki sadece onun yaşamasına izin verilmesi garip geliyordu genç adama. Bu kadar günahı boynunda taşırken gerçekten Çukura göz kulak olabilir miydi? Vicdanı buna izin verir miydi? Öncelerde istediği şey şu an elindeydi. Ama kendisi istemiyordu bu sefer.
Koçovalıların katledildiği yedi ay boyunca komadaydı Akın. Çok ağır bir yarası vardı. Evet o saldırıdan sağ çıkmıştı ama yedi ay gözlerini açamamıştı. Yedi aydır Çukur'un ne halde olduğuna dair hiçbir fikri yoktu. Büyük ihtimalle Erdenetlerin eline geçmişti. Gerçekten geri dönmeli miydi? Aslında hiç istemiyordu günahlarının sebebi olan o yere gitmeyi ama amcasının bir vasiyeti vardı. Ve bu vasiyeti yerine getirmek onun boynunun borcuydu. Başındaki kapüşonu indirerek yüzünü gökyüzüne çevirdi, yağmur damlalarını bıraktı kendini. Bir süre daha dışarıda oturduktan sonra hastaneye eşyalarını almaya odasına çıktı ve aylardır yatmış olduğu yatağa oturdu."Başka çaren yok Akın" dedi kendi kendine genç adam. Tekrar, çıkarmış olduğu kapüşonunu geri taktı ve oturduğu hasta yatağından kalktı. Tam eşyalarını toplarken aylardır ona göz kulak olan hemşire girdi içeri.
"Oo Akın daha yeni toparlıyordun hemen gidecek misin?"dedi orta yaşlardaki kadın.
"Sevgi abla hastane beni daha kötü yapıyor inan."dedi genç adam.
"Saçmalama oğlum olur mu öyle şey? Hastane iyileştirmek için vardır. Ama sanırım senin yaraların çok derinde...hastane bile erişemedi onlara." dediğinde kadının yüzü düştü. Eş zamanlı olarak Akının da gözleri dolmuştu. Elinin tersiyle göz yaşlarını sildi ve yapmacık bir gülümsemeyle kadına yöneltti bakışlarını.
"Olsun ablam erişebildiğiniz her yaramı iyileştirdiniz. Bu da yeter."
Kadın sadece hafif bir tebessümle yanıt verdi genç adama.
"Akın...seni uyarmalıyım senin doğuştan ciğerlerin hasarlı ama bir de üstüne sen bilinçsizken akciğerlerin de çökme yaşadı. Yani demek istediğim artık astım atakların daha şiddetli ve sık olacak o yüzden ilacını sakın ha yanından ayırma." dedi kadın endişeyle. İşte şimdi ciğerlerindeki ağrı ve daralmalara anlam verebiliyordu Akın.
"Tamam Sevgi ablam aklın bende kalmasın." diyerek ceketini eline aldı. Tam adımlarını kapının dışına yönelttiğinde kendini Sevgi ablasının kollarında buldu. Sım sıkı sarılıyordu kadın. Akın ise bu duruma hiçbir şekilde karşılık verememişti.
"Akın...oğlum omzunda ne yükler var ben bilemem ama sen güçlüsün hemde çok güçlüsün. Bunu hastanedeki mücadelenden anladım. Sakın pes etme...en önemlisi kendine bir sebep bul...yaşamak için..." diyerek kollarını gevşetti.
Akın ise başıyla onaylayarak hastene çıkışına ilerledi. Kendine bir sebep bulup yaşayacaktı. Günahlarının bedelini ödemek için gün ve gün çabalayacaktı. Başka çaresi yoktu, bir zamanlar canına kıymayı düşünmüştü. Ama o sırada kardeşi durdurmuştu onu. Ölümün sadece kestirme bir yol olduğunu söylemiş, yaşayarak bedel ödemesi gerektiğini anlatmıştı Akına. İşte bu zamandan sonra genç adam yaşayarak günahlarının bedelini ödeme kararını almıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARAF
FanfictionErdenetler tüm Koçovalıların işini bitirmişti. Ya da öyle zannediliyordu. Ama Akın Koçovalı hala yaşıyordu. Tüm pişmanlıklarına, günahlarına rağmen hala hayata sım sıkı bağlanmıştı. Yep yeni bir Akın Koçovalı, tüm düşmanlarının üstüne bir fırtına t...