İsmini öğrenmenin sevinciyle sahaftan çıkmış, Eren'i arayak gelemeyeceğimi haber vermiştim. Hava buz gibiydi, ama bugün yürümek istiyordum. Çünkü soğuk bir yandan beni kendime getirirken, bir yandan da bedenimi uyuşturarak sakinleşmemi sağlıyordu.
Bundan sonra ne yapacağımı bilmiyordum, ya da onunla tekrar nasıl tekrardan konuşabileceğimi. Ama biliyordum ki, ben isteyerek bir şeyler yaptığımda sonuçları hep hüsran oluyordu. Adımı her bilinçli atışımda, bilerek başarısızlığa yürüyordum sanki. Sahafta olanlar bunun en büyük örneğiydi.
Öte yandan, olaylar artık kontrol dışı bir hale geldiğinde yapacak bir şeyimin olmadığını fark ederek akışına bırakmıştım. Bu yaptığım en büyük adımdı aslında. Sonucunda bana getirdikleri riske atarak kazandığım, ama beni mutlu eden şeylerdi.
Bu yüzden, rahat bırakacaktım. Bırakacaktım ki, ayaklarım kendi istediği yere kendi gitsin. Bana mutlu olacağım şeyleri istemsizce getirsin.
Derin bir iç çekerek eve giden yolun sokağından saptım. Düşünebileceğim en iyi yere, sahil yoluna doğru ilerledim. Gökyüzü biraz daha açılmış, hafiften yağmur çiselerken, artık eve gitmek istemiyordum. Duvarların arasında kalmaktansa, dışarıda daha rahat nefes alabilmeyi tercih ederdim. Çünkü soğuk hava ciğerlerime dolarken beni özgür hissettiriyordu.
İnsanların içerisinde dolaşmak ve onlardan farklı olarak hissetmek, onlarla farklı düşünerek birbirimize uyum sağladığımızı görmek iyi hissettiriyordu. Aynı havayı soluyorduk, bu bile bizim ortak bir yönümüz olduğunu gösteriyordu. Bütün bunlar, sadece iyi hissettiriyordu işte. Bu kadar basitti. Yalnız olmayı sevmiyordum.
Her tarafından belliydi ki, Sare yalnız olmayı seviyordu. Onu anlayamıyordum. Neden insanlardan kaçıyordu ki? Benimle konuşabilirdi, arkadaşları olabilirdi. Kendini saatlerce kitaplara gömmek yerine, o kitapları farklı bakış açılarından görmek için insanlarla tanışabilirdi. Sadece... Doya doya yaşayabilirdi işte.
Ama ona neresinden bakarsam bakayım, etrafa kapalı birisiydi. Bunun çekingenlik olduğunu hiç sanmıyordum, ya da onun utangaç olduğunu. Lafını esirgemeyecek birisinin gözleri vardı onda. Ama düşüncelerini paylaşmayacak kadar kapalıydı. Onların öğrenilmesini istemiyor, sanki insanları içindekileri öğrenecek kadar değerli görmüyordu.
Hızlıca yürürken aniden durdum. Omuriliğimden yukarıya doğru cılız bir gerginlik yayılarak garip bir farkındalık anı yaşamamı sağladı.
Onu tanımıyordum.
Ama ona bu kadar uzak olduğum halde bir çok yönünü görebiliyordum.
Ben görebiliyorsam, nasıl kapalı olabilirdi ki?
Yani aslında onu tanıyordum. O, çoktan onu tanıyabileceğim kadar aralık bırakmıştı aslında.
Buna sevinmem mi gerekiyordu? Ya da kendimi ayrıcalıklı görmem? Bilmiyordum. Bu düşünce garip bir şekilde bende panik duygusu uyandırmıştı. Bir yere sinerek, her şeyden kaçabilme duygum aniden ortaya çıkıyordu.
Etrafa gergin bir bakış attım. Yürürken aniden yönümü değiştirirsem oldukça garip olabilirdi. Adımlarımı yavaşlatarak biraz daha ilerledim. Geri dönemezdim. Geri dönmek sadece kaçıyormuşum gibi hissettirirdi. Sare'den kaçmayacaktım.
Yoluma devam ederek, sahile indim. Ve etrafında fazla kişinin olmadığı bir banka oturdum.
Sanki biraz önce ağzına kadar dolu olan enerji depomun yerini bir hiç almış, yaşlı, huysuz ve yorgun bir Falez oluvermiştim.
Oflayarak ellerimle gözlerimi ovuşturdum. Kafamın yerini koca bir su balonu almış da, sızdırıyormuş gibi, sulanmış bir beyinle beraber fazla nemli ve rahatsızdım.
![](https://img.wattpad.com/cover/30370370-288-k321864.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sare
Teen FictionSare... Sen benim yastığımın altında sakladığım kitabımsın. Kokun bile sana özel, hiç okunmamış bir kitap gibi... Bakışların, sözlerin... Sana özgü olan her şey bir kitap sayfası kadar keskin. Keşfettiğim her satırında, sana özel anlamlar gizli. Say...