geçen birkaç haftanın ardından, bir kırtasiyede hoseok ile yeni bir bağımlılık arıyoruz.
o gün jung hoseok'a başımıza gelenleri anlattıktan sonra konu konuyu açtı, babamın resim malzemelerime ve annemin tablosuna ne yaptığını söyledim. her akşam o tepeye çıkmaya ve annemi resmetmeye ne kadar alıştığımdan ve bunu kaybetmiş olabileceğim için korktuğumdan bahsettim. o ise yüzünde sımsıcak bir gülümsemeyle beni telkin etti. "kendimden biliyorum." dedi. "bir bağımlılığı yok etmek için diğerine başlarsın. buna alışkanlık diyebilirler ama öyle değil, karşılamadığında rahatsız olduğun şeye sen bağlısındır, çocuk. başka şekilde çizmeyi deneyebilirsin, bir cihazda mesela?" gülümsedim.
"fırçadan dijitale geçmek kulağa kolay geliyor, bana da öyle gelmişti. denedim. dijital çizim yeteneğimin olmadığını fark ettim, özgür de hissettirmiyor zaten." hafifçe başını salladı.
"okumayı sever misin?" omuzlarımı silktim. "yazarak da resim çizebileceğini biliyor muydun?
"eşim çok iyi yapardı bunu, gerek şiirleri gerekse düz yazılarıyla. çok naif bir insandı bu konuda. bir gün arabamızla annesinin yeni evini görmeye giderken sağında ormanlığa açılan bir yol görmüş, durmamı söyledi. ileride kenara çektim, koşa koşa oraya gitti. hemen arkasından geldim ben de. telefonunu çıkarıp fotoğraflarını çekti yolun. aşık oldum sanırım, dedi. çok ciddiye almadım açıkçası ama... gidişinden sonra yazı yazdığı kağıtların olduğu kutuyu karıştırırken üzerinde o yolun fotoğrafının olduğu bir şiir buldum, yola şiir yazmış. çok etkilemişti beni ama daha da etkileyici olanı: o yolu o fotoğraftan daha güzel tasvir etmesiydi. kendi dokunuşlarını da ekleyerek bir cennet yoluna çevirmişti orayı.
"dene, çocuk. yapmak istediğin sürece sana engel olan tek şey kendinsin. ne zaman başlamak istediğine karar verdiğinde tepeye bir koşu kadar uzağında olacağım."
haftalar sonra buradayız, bu kırtasiyede. "şu güzele benziyor." işaret ettiği defter aşağıda kalan bir rafta, eğilip alıyorum. deri kaplı, kaliteli olmalı. sayfaları sarı olmasına ve eski püskü bir görünümü olmasına rağmen modern bir dizaynı var. "evet." diyorum. "güzelmiş. birkaç tane almalı mıyım, sence?" başını olumsuz anlamda sallıyor.
"bir adımda bir tane. bak, şurada kalemler var: işte onlardan birkaç tane almalısın." doğrulup kalemlerin olduğu yere gidiyorum onunla beraber. gözüme hoş görünen birkaç tanesini alıyor ve yüzümde çocuksu bir gülümsemeyle elimdekileri hoseok'a gösteriyorum. şöyle bir baktıktan sonra yarım ağız gülerek kasaya ilerliyor. ondan hoş ve memnun bir gülümseme kazanmış olmanın mutluluğuyla seçtiğimiz defteri ve kalemleri satın alıp çantama koyuyorum ancak büyük gözüne değil, daha küçük olanına: büyük gözünde başka bir şey var.
kırtasiyeden çıktıktan sonra son zamanlarda gözüme daha güzel görünmeye başlayan havadan sudan konuşuyoruz. ikimiz de adımlarımızın nereye varacağını bilerek yürüyoruz taş kaldırımda, bu sebeple sohbetin koyulaşması ne bize ne de elektrik tellerindeki kuşlara dokunuyor. açık bir gökyüzü, arada sırada gelmekte olduğunu hatırlatma yüzsüzlüğünde bulunan sonbaharın hafif rüzgarları, tatlı fısıltılar bırakan konuşma sesleri ve biz; eminim ki eşsiz bir manzara sunacaktır bağlılığımı teslim etmiş olduğum bambaşka bir ruha. hevesle ilerliyorum bir zamanlar sıkıcı olan bu sokakta.
dakikalar çakıl taşlarını ve hayaller gerçekleri kovalıyor, varıyoruz sonunda gelmek istediğimiz yere: sessizlikle acı çığlıkların eşi benzeri olmayan bir harmoni içinde yaşadığı, kiminin düşü kiminin en büyük korkusu olan ilçe mezarlığına.
bir sıvazlama hissediyorum sırtımda. jung hoseok korktuğumu veya çekindiğimi sanıyor olmalı. pek de haksız sayılmaz, işimizi hemencecik halledip giriş kapısını aklımdan atasım var. "girelim mi?" diyor kendinden emin olamayan bir sesle. "olabilir." diye yanıtlıyorum, farkım yok.
adımlarımızı içeri doğru attıkça büyük bir baskı hissediyorum göğsümde. nasıl mümkün olabilir bilmiyorum ama annemin kokusu siniyor burnumun tam ucuna. evim kokuyor etraf. derince bir nefes çekiyorum içime. "ben de seni özledim." demek istiyorum ona. kollarımı açsam gelip sarılacakmış gibi.
çıtırdayan yaprak sesleri, işi başından aşkın karıncalar, barış dallarını arayan güvercinler, kokusunu toprağa bağışlamış çiçekler, kimileri yosun tutmuş taşlar... annem bu. annemdeyim. doğa benim annem, hava annem, su annem, toprak annem, içimde yanıp tutuşan özlem annem, yeşile boyanan manzara annem, gözyaşlarımdaki tuz annem, iki damla mürekkeple anlatılan annem... annemdeyim ben.
yaprakların sunduğu daracık patikada bir oraya bir buraya ilerleyerek varıyoruz sonunda o topraktan yatağa. ne kadar ürkütücü, tam altında bir insanın öylece uyuduğu düşüncesi. soğuktur da. kederleniyorum birden tüm veda etmişler için.
bir kelebek ile göz göze geliyorum. hiç sıradan bir kelebek değil bu kelebek: annemin toprağının üzerine ekili olan çiçeklerin bir tanesinden çıktı yolculuğuna o güzel ve beyaz kanatlarını zarifçe çırparak. tıpkı annem gibi temiz, masum, sevilesi. bir hoşça kal öpücüğü bırakıyor kanatlarından peydah olan ufacık rüzgarıyla. gülümsüyorum.
bakışlarımı annemden tarafa çeviriyorum ve usulacık çömeliyorum. hızlıca çarpıştırdığım kirpiklerimden mi yoksa tozlu bir yer olmasından mı bilemiyorum ama gözlerim doluyor. sızlamaya başlamış burnumu çekerken hemen sol tarafımda hoseok'un da çöküşünü hissediyorum. bu her ne kadar bana güç verse de annemin gidişinden beri ilk defa ona geldiğim için korunmasız hissediyorum. çoktan karışmış olduğu doğadan birkaç tutam alıyorum elime. avcumun içinde okşuyorum toprağı. burada.
gözlerimden akan minicik, tuzlu taneyle beraber tabloyu bırakıyorum toprağa. "böylece..." diyorum. "insanlar unutsa en yakın dostu unutmayacak onu." kısa bir sessizlik çöküyor. kuşların kısık cıvıltısı ve ağaçların çıkardığı hışırtı sesleri dışında çıt yok koskocaman arsada. "tabii ya, unutmayacak!.."
250421
01.51
merhabalar, tutunmaya ve çabalamaya çalışıyorum. çabalamadığımı söyleyenlere iletilir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hopegguk // please undo my chain of pain
Fanfictionresimlerini sanatla tanıştırmak isteyen jeongguk, sanatın kendisiyle tanışır. •°○°• take me now please undo my chain of pain -the rose 130920 (taslak) not: yaş farkı var