Bazen hepimiz korkardık bu hayatta. Hayatta korku dolu anlarımızın olmaması gibi bir durum söz konusu olamazdı. Cesaret farklı tonlara geçebilirdi. Farklı şekiller alabilirdi, bambaşka kişilere dönebilirdi. Benim için korku sihirbazların kullandığı şapkalar gibiydi. Tavşanı oradan zamanında çıkarmazlarsa tavşan ölebilirdi, erken yaparlarsa gösteri tamamen batabilirdi. Zamanlama korkuda da yaşanıyordu elbet.
Benim korkum ise belki size garip gelebilirdi. Havai fişekler.
Bugün büyük bir kutlama günü olması sebebiyle deli gibi renk değiştiren, parlayıp duran ve o lanet olasıca sesi çıkaran bu fişekler yüzünden resmen elim ayağıma karışıyordu. Buz pateni yaparken düşme riskim bu sesten elbette daha korkutucu ve yüksek gerilimli sayılabilirdi. Ama bu ses bana rahat vermemekte ısrarcıydı. Uzun zaman sonra dik olan omuzlarım düşmüş, ellerim başımın üstüne yerleşmişti.
Birilerini aramazsam daha fazla dayanamayabilirdim.
Doyoung'u ilk arayışımın bu olmasını istemezdim. Ama kaydetmeden dolayı denemek için aradığım son numara oydu. Onu aramak zorundaydım.
“efendim Jungwoo?”
“Doyoung...”
Resmen sesler çoğaldıkça dilim kuruyordu.
“sana evimin adresini atsam gelir misin?”
“şu durumda gelirim. Sesin kötü geliyor. Adresi hemen at. On dakikaya ordayım”
Adresi atmam ile beraber beş dakika sonra kesilen sesler benim paniğime hiç yardımcı olmamıştı. Tam tersine yenisi gelecek mi diye kendimi diken üstüne getirmiştim. Kapının çalmasıyla beraber kapıya hemen koşmuştum.
Karşımda onu görünce sarılıp ağlamaya başlamam bir olmuştu.
O an neden ağladığımı aslında tam olarak bilmiyordum. Onu görünce birden dolan hislerim ve korkumdan mı yoksa stresin üzerine yaşadığım âni sesin paniğinden mi ağlamıştım hiçbir fikrim yoktu. Yavaşça ayakkabılarını çıkarıp kapıyı kapattı. Bırakamadım. Yavaşça ben ona sarılıp ağlarken beni tutarak odama doğru gitmeye başladı.
Odamı bulunca beni yavaşça yatağa oturtup yanıma çöktü.
Elleri sırtıma gidince birden iliklerim titredi.
O an tüm duygularım kendilerini kontrol koltuğuna koymuşlardı. Mantık diye bir kavram kanımda o saniyeleğine bulunmuyordu.
Gözlerinin içine yaşlı gözlerimle bakarken birden dudaklarına koymuştum dudaklarımı.
Artık havai fişekler beynimde patlıyordu. Ne çok renk vardı içlerinde. Onlardan korkmuyordum. Yaptığım şeyin gerçekliğini anlamam beş saniye sürdü. Şok içinde dudaklarımı çekerken nefesim kesilmişti. Gözlerindeki şaşkınlık yavaşça kayboldu. Apayrı bir aura vardı gözlerinde.
“iyi misin?”
“sadece...havai fişekler korkuttu”
“merak etme geçtiler...daha fazla patlamayacak”
Uzun bir sessizlik sonrası birden çenemi tuttu. Gözlerim gözlerine gidiverdi. Ufak bir kıkırtı bıraktı. Ve dudaklarını dudaklarıma tekrardan kapadı.
Taştan olan kalplerin pamuğa dönüşmesine hiçbir zaman inanmazdım. Ama bu adam...beni dünyadaki en yumuşak pamuğa dönüştürüyordu.
Dudaklarımdan ayrılması ile birlikte ikimiz de gülümsüyorduk. Daha sonra bu gülümsemeler kıkırdamalara, kıkırdamalar kahkahalara dönüştü. Sesimiz havai fişeklerin ötesindeydi!
“Kim Jungwoo...cidden apayrısın biliyordun değil mi?”
“sen de...sen de bir başkasın Doyoung”
FİNAL...FİNAL BU BÖLÜMDEN SONRA...DELİRİCEM...BU FIC BİTİYOR RESMEN!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SO BEAUTIFUL ➤ DOWOO
Fanfictionice skater au! bxb Kim Doyoung çocukluğunu buz pateni sahalarında kendini hayal ederek geçirirken sonunda hayalinin olduğu yere ulaşması ile dikkatini pist dışında başka birisi de çekmişti. Kim Jungwoo. © RISESTHELUNE