0: canavar

1.1K 185 29
                                    

—

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Jimin kesinlikle çok yorulmuştu; lokantadaki çift vardiyasıyla faturaları ödeyebiliyordu ama kesinlikle öldüğünü hissediyordu.

Sevdiği bir şeyi yapıyor olsaydı, işte geçirdiği sürenin bir önemi olduğunu düşünmezdi. Ama kıyafetinin üzerindeki günlük yağ kokusu ve duşta cildini ne kadar ovalarsa ovalasın hiç geçmeyecek gibi görünen kirler; bu işten ne kadar nefret ettiğinin bir kanıtıydı.

6 blok ötedeki dairelerine doğru yürürken, "Dayan," diyerek kendini azarladı.

Jimin için taksi ya da otobüs diye bir şey yoktu, o parayı çok daha önemli şeyler için kullanabilirdi. Önemli olan Minho'nun okula gidiyor olması ve mutlu, sağlıklı bir çocuk olmasıydı.

Minho'yu düşünmek Jimin'in yüzüne her zaman bir gülümseme getirirdi.

6 yaşındaki oğlu Jimin için sevinç demekti, işten asla ayrılmamasının tek sebebiydi.

Üniversiteden bile mezun olmamış biri için şehirde çalışma imkanları oldukça azdı. Üniversite mezunları bile iş bulamazken, Jimin nasıl şansının dönmesini bekleyebilirdi ki?

Evet, işi berbattı, ama yine de müteşekkirdi Jimin.

Erkek arkadaşı Junmyeon da bir iş bulsaydı harika olurdu aslında, böylelikle onu da beslemek için de endişelenmek zorunda kalmazdı. Ama ne yazık ki Jimin, erkek arkadaşının şu anda evlerinde güzelce oturduğundan, bira içtiğinden ve pizza yediğinden %99 emindi.

Junmyeon her zaman böyle biri değildi aslında, Jimin'in hayatına girmesine izin vermesinin sebebi de bu olmuştu— ama, gerçek yüzünü oldukça çabuk göstermişti ve şimdi Jimin ondan uzaklaşmakta zorlanıyordu.

Junmyeon'un şu anda Minho ile evde olduğu düşüncesiyle Jimin daha hızlı yürümeye başladı. Junmyeon'a biraz bile güvenmediğinden değildi, ama bazı garip arkadaşları vardı ve Jimin korkuyordu.

Jimin hızlı yürüyüşünden dolayı nefes nefese kalmış bir hâlde, dairesine ulaşmak için aceleyle üç kat merdiven çıktı. İçinde kötü bir his vardı, buna ebeveyn sezgisi de denilebilirdi.

3. kata çıktığında Minho'nun çığlıklarını şimdiden duyabiliyordu ve bu kalbini durdumuştu.

Hızla koridorda koştu ve korkunç bir manzaraya sahip olan kapıyı açtı—  Minho kahve sehpanın arkasına çökmüştü, yüzü ağlamaktan kıpkırmızı olmuştu ve Junmyeon da hemen arkasında dikilerek kendi kendine bir şeyler mırıldanıyordu.

Ve minicik bir şeyi sağ cebine koymuştu yavaşça.

"Burada neler oluyor?!" diye bağırdı Jimin ve oldukça sesli bir şekilde ağlayan oğluna ulaşmak için Junmyeon'u kenara itti. "Bebeğim sorun ne?"

Minho hızla yanına çökmüş olan babasının kollarına atlayarak yüzünü göğsüne gömmüştü.

Jimin, kıyafetini minik avuçlarına alarak ağlamaya devam eden oğluna bakarken, öfkeyle titremesine engel olamadan Junmyeon'a döndü.

"Ona ne yaptın?"

Junmyeon omuz silkti, "Ciddi bir şey yok. Sonunda bana teşekkür edeceksin bebeğim. Bunu bizim için yaptım."

"Ne yaptın?! Oğlumuz ağlıyor, muhtemelen senden korktuğu için de titriyor, nasıl ciddi bir şey olmayabilir!"

"O... o küçük canavar benim oğlum DEĞİL. O senin de oğlun değil Jimin!"

Jimin gözlerini sıkıca kapatıp sakince, "Hemen buradan defol git, yoksa yemin ederim seni öldürürüm," dedi.

Bu, fırtına öncesi sessizlik, diye düşündü Jimin. Çünkü 'canavar' kelimesiyle birlikte, içinde bir şeylerin değiştiğini hissetmişti.

Sadece kızgın değil, öfkeliydi. O kadar öfkeliydi ki, Junmyeon'un boğazını çıplak elleriyle parçalayabileceğinden emindi.

Junmyeon da öyle düşünmüş olmalıydı ki, yavaşça geri çekilerek Jimin'e dikkatle bakmıştı.

"Bebeğim, üzgün olduğunu biliyorum ama söz veriyorum yakında anlayacaksın beni. Şimdilik gidiyorum, ama lütfen bana birkaç hafta ver," diye yalvardı. "Bana birkaç hafta ver, her şeyi açıklamak için geri döneceğim. Göreceksin."

Junmyeon, Jimin'e yalvarırcasına bakarken deliliğin eşiğindeymiş gibi görünüyordu, gözleri genişlemişti ve dudakları titriyordu

Ama Jimin'in söyleyecek başka bir şeyi yoktu. Erkek arkadaşına kapıyı işaret ettikten sonra, başını sallayıp dışarı fırlayan bedeni izlemişti.

Jimin Junmyeon'un az önce durduğu noktaya baktığı sırada, saçının hafifçe çekildiğini hissetti.

Minho, Jimin'in boynundan dikkatle başını kaldırdı ve fısıldadı, "Baba, gitti mi?"

Minho'nun az önce ağladığını belli eden çatlak sesi, Jimin'i düşüncelerinden uzaklaştırmıştı.

Başını eğerek oğluna baktı ve kalbinin kırıldığını hissetti. Hayatının ışığı olan bebeğinin bakışları, şimdiye kadar öyle bir pislikten ayrılmadığı için kendine kızmasına sebep olmuştu.

Jimin Minho'yu kucağına alarak koltuğa oturdu ve gözyaşlarını gizlemek için oğlunun başını göğsüne yaslayarak dudaklarını yumuşak saçlara bastırdı.

"Evet bebeğim," diye fısıldadı. "Gitti."

——

yorum yapmayı unutmayın lütfen

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

yorum yapmayı unutmayın lütfen.

okuduğunuz için teşekkür ederim 🥺 💜






🦋








moonchild | kookmin (omegaverse) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin