''Hava iyice karardı.''
Üç arkadaş çam ormanının patika yolundan yarılmış, sık ağaçların arasına doğru ilerliyorlardı. Hava pek umrunda olmayan Alice, Afon'a döndü.
''Ooi'nin buradaki ilk günü, çok düşünüyorsun.''
Afon biraz alınsada umursamadı ve ona hak vermekle yetindi. Muhtemelen karanlıktan gerilmişti.
Ooi'nin kafası düşüncelerle doluydu. Sık sık dalıyor, sohbet konusunu kaçırıyordu. Afon, yaklaştı ve önüne bakarken sordu.
''Canını sıkan bir şey var, Ooi. Biz en iyi arkadaşlarınız, birine açılman gerekirse buradayız tamam mı?''
Alice de onayladı.
''Evet, evet! Utanmana gerek yok!''
En önden yürüyüp elindeki sopayı sağa sola savuruyordu. Keyfi yerindeydi.
Ooi, Afon'un dediklerini yarım yamalak duyduysa da teşekkür etti ve yola devam etti.
Saat on iki'yi geçmişti artık. Herkes şakalaşmayı kesmiş, ormanın ıssız atmosferine kapılmıştı. Afon, aralarında en kaslı olan olduğu halde başından beri dönmeyi teklif eden oydu. Alice ise arkadaşıyla özlem gidermek için çıktığı yürüyüşten biraz sıkılmış gibiydi.
Aslında Alice, Ooi'yi çok sever, onunla zaman geçirmekten asla sıkılmazdı. Fakat bu seferki farklıydı. Ooi konuşmakta hevessizdi, ve pek iyi dinlediği de söylenemezdi.
''Eski Ooi'ye ne oldu?'' diye deçirdi içinden. Sonra yolculuk ve nakliyat yüzünden yorgun olabilabileceğini düşündü. Ama bu saate kadar kalmakta ısrar eden o olduğu için geri dönmeyi teklif etmeye utandı. Afon, Alice'in sessizleştiğini görünce araya girdi.
'' Ooi, Alice çok geç oldu. Ağrıdan geri dönsek iyi olur.''
Alice yüzünü ona çevirdi şaşkınlıkla. Sonra gülümsedi, ''Evet. Hem sen de yorgunsundur değil mi Ooi?''
Ooi duymuyordu. Ama bu sefer sebebi düşünceleri değildi. Yani, değildi değil mi?
Yankılı, boğuk bir ses duyordu ağaçların arasından. Ama ne sesi olduğunu tam kestiremedi.
Hayvan sesleri olmalı. Böyle sesler çıkarabilen bir hayvan olmamalıydı ama.
Ooi biraz daha dinledi, ses devam etti.
''Oooo...Oooo...Oooo...''
Diğerleri hiçbir şey anlamadan izliyorlardı. ''Ne oldu?''
Ooi, baş parmağını gösterdi ve gözlerini gezdirdi.
''Duyuyor öusunuz?''
''Neyi?''
''Bilmiyorum. Garip bir uğultu.''
Afon cıkladı. ''Rüzgar işte.''
Ama rüzgarın çıkardığı tek ses ağaç ve çimen hışırtılarıydı.
Alice dinlesede bir şey duymadı.
''Geri dönelim hadi...'' Afon ve Alice, zıt yöne doğru dönüp yola dedam ettiler. Ooi tek başına oracıkta duruyordu. Aralarındaki mesafe açılınca seslendiler.
''Ne dikiliyorsun?''
''Siz önden gidin, ben size yetişirim!''
Birkaç dakida sonra bütün orman onundu. Ağaçların gürültüsü sinir bozucuydu.
Sesin kaynağını kulakları ve gözleriyle arasada bir türlü bulamıyordu. İyice meraklanmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Gözler
RomanceOoi, fotoğrafçılık bölümünü yeni bitirmiş bir mezundu. Şehir hayatını geride bırakıp en yakın arkadaşlarını görmek için vapurla adaya gidiyordu şu an. Yıllardır görmemişti onları... Denize derin derin bakıyordu, kafasından çıkmayan düşüncelerle başa...