Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Belki de bir süre boyunca önemsiz gördüğüm ancak çevremde dönüp durduğuna bir türlü odaklanamadığım o sebebi bulmak için geçmişimi karıştırmak istediğimde gerçekler birer birer ciğerlerime saplandı. Bir süper kahramanla tanışmış olabilir miyim? Her şeyi kafama taktığım için bu hâldeydim belki de. Sence cidden var mıdır? Ya varsa ve tanıdık biriyse? Umursamadığımı zannetmiştim. En kısa zamanda beni bulacağı, içime doğmuştu.
Bu cümlelerin üzerinden kaç gün geçmişti? Kaç gün içerisinde bu noktaya kadar gelmiş ve aklımın ucundan dahi geçmeyecek olayların merkezinde bulmuştum kendimi?
"Jinu..."
Dudaklarım arasından sıyrılan tek kelime en yakın arkadaşımın, karşımda cayır cayır yanan evin sahibinin adıydı.
Zihnim dopdoluydu ancak korkunun en üst seviyesini hissettiğinden göğüs kafesimi delmeye çalışır gibi atan kalbim yüzünden bir şeyler düşünmek çok zordu. Cılız bacaklarım bu büyük eve ait bahçenin çimlerine bastığında soluklarım etrafı kaplayan koku yüzünden boğazımı yakıyordu ancak canımı yakan tek şey bu değildi. Titreyen vücudumu kontrol etmeye çabalasam da yapamazken bakışlarım ürkekçe evde gezindi.
Alevler her yerdeydi. Turuncu bir ışık tüm sokağı aydınlatıyordu ve pencerelerden taşmak üzereydi. Siyah ve büyük bir duman kütlesi gökyüzüne doğru özgürce yükseliyorken nefeslerim bu görüntünün karanlığından daha da sıklaşıyor ve göğsümü acıtıyordu. Kulaklarımdaki sesler ise bana büyük bir gürültü gibi geliyordu, sadece birbirlerine itfaiyeyi ve ambulansı aramaları gerektiğini söyleyenleri seçebilmiştim.
Zorlukla yutkundum. Buz kesmiş parmaklarım önüme düşen saçlara ulaştığında daha yarım saat önce mesajlaştığım insanın şu anda hayatta olup olmadığını bile bilememek o kadar berbat bir histi ki, koşup eve dalmak istedim. İçeriye girmek ve alevlerin üzerime sıçrayacağını bilsem dahi evdeki herkesi kurtarmak istemiştim; belki de bunu sadece düşünmekle bırakmak istemediğim için hareketlendim. Birkaç adım atmama kalmadan belime dolanan kollar ile hızla durdurulmuş ve karşı gelmekte başarısız kaldığım bu güç ile hızla dudaklarımı aralamıştım.
"Jinu! Jinu'yu kurtarmamız lazım!"
Sesim kırılıyordu yükselirken ancak boğazımdaki o korkunç ağrıya rağmen konuşabilmem bir mucizeydi. Ellerimle belimdeki kollara tutunduğumda beni bıraksın ve gitmeme izin versin istedim ancak o beni daha da sıkı tutmayı tercih etti.
"Yifei, kafayı mı yedin?!"
Kalın ses beni kendime getirmek istiyor gibi yükseldiğinde her geçen saniye daha çok kötü hissetmeme sebep oluyordu. Dolu dolu gözlerim kızgın yangından zorlukla ayrıldığında belimdeki kolların sahibine döndüm, tıpkı benimkiler gibi bakan gözleri gözlerimle çakışırken yalvarır gibi kafamı iki yana salladım.