Tartaglia'nın bize Nee-chan demesini cringe bulan var mıdır bilmiyorum ama y/n yazmak istemiyorum cidden 😦
------------
Onunla domainin kapısından yan yana ilerlerken uzaklaşıyorduk. Birkaç dakika önce olan aksiyon yüzünden kalbim hala küt küt atıyordu ve nefes nefeseydim. Childe benim aksime daha sakindi ve rahattı. Böyle kısa bir savaş onun ısınmasına yetmiyor gibi gözüküyordu. Böyle bir savaş seni sınamaya yeterli değil demek ha?
Yürürken de farkında olmadan ona uzun süre bakmıştım sanırım çünkü bir anda bana döndü ve "İyi misin Nee-chan?" Diye sordu. "Yanakların kıpkırmızı olmuş." Childe bize gülümserken ben başımı yere eğdim. Bunu söylemek zorunda değildin!
"Endişelenmeni gerektirecek bir şey değil. Hemen Liyue'ye gidelim." Biraz kaba konuşmuş olmalıydım ki Childe sıkkınca başını çevirdi. Ben de hemen oraya varmak istemiyordum. Childe'ın yüzünün her detayına kadar ezberleyip yavaşça onu gözümle yiyip bitirmek daha eğlenceliydi. Oyun neyse ki beni Liyue'ye ışınlanmak zorunda bırakmamıştı. Yoksa pes dedirtecekti oyun bana. Zaten istediğim her şeyi yapmama izin vermiyordu.
Saatler sonra, neredeyse hava kararırken, sonunda Liyue'nin doğu girişine gelmiştik. Oldukça uzun bir yolculuktu gerçekten. Oyunda olsam bacaklarım ağrırdı ama değerdi tabii Childe'la yürüdüğüm için. Buraya gelirken de hiç konuşmamıştık gerçekten, sadece sessiz sessiz yürümüştük. Onun sessizliği beni korkutmuyor değildi açıkçası.
Yine de uzaktan gözüken Liyue'nin büyüleyici parıltısı ve oradaki atmosferin ile içim enerji ile dolup taştı. Başımı yana çevirdiğimde de Childe vardı tam dibimde. Daha ne isteyebileceğimi düşünüyordum. Umarım bize kimse karışmazsa iyi olur.
Ben biraz kendi Dünya'mda yok olmuşken Tartaglia kıkırdadı birden. Aklından tatlı tatlı planlar geçiriyor olmalıydı. Tam köprüye yaklaşmıştık ki hemen elimden tutup beni sürükleyerek taşlı ve çakıllı yoldan çıkarttı ve biraz tepeyi çıkartarak çimlerde yürüttü. Doğrusunu söylemek gerekirse buradaki manzara daha da bir fevkaladeydi.
Tam o sırada Tartaglia durdu ve kıkır kıkır gülerek dikenli çalıların arasından bir sepet çıkardı. Sepetin içini biraz karıştırarak içinden bez parçası çıkarttı. Bez parçası beyaz kırmızı şeritlerle süslüydü ve oldukça tatlı görünüyordu. Burada oturacağımızı anlamıştım o an.
Ben Tartaglia'yı ayakta durarak öylece izlerken o bir metre çapındaki bezi yere serdi ve üzerinde bağdaş kurdu. Kendi yanına eliyle benim oturmama işaret ederek pat pat yaparken sepetin içinden birkaç yiyecek çıkarttı.
Merakla onu izleyerek yanına çömeldim. "Bunlar nedir?" diye sordum.
"Doğum günüm için. Tek seninle kutlamak istediğim için yanımda başka şeyler getirmezsem olmazdı, değil mi?"
Kalbim küt küt atmaya başladı o andan itibaren. Resmen bana yürüyordu hatta üstü kapalı bir şekilde aşkını itiraf etmişti çünkü getirdiği sepetteki yiyeceklerin hepsi çikolata kaplı kalp şeklinde tatlı şeylerdi. Tartaglia ile ciddi anlamda doğum günü süsü verilmiş bir buluşmadaydık ama... Sonraki söyleyeceklerim cidden havayı bozuyordu. Söylemek istemiyordum, lanet olsun!
"Peki neden sadece benimle doğum günü kutlamak isteyesin ki. Dostum... Biraz..." Tamamen çocuğu friendzone'a atmıştık. Bilgisayardan birkaç saniyeliğine uzaklaşıp kafamı duvarlara vurdum, sertçe.
Tartaglia da masum masum bize bakarak tedirgince güldü. "Ne var? Sen iyi bir dostumsun." Al işte, buyur. Çocuk da bizi friendzone'a almak zorunda kaldı. Oyunun yapımcısına şimdi...
Kendimden, böyle bir şey yapmak istemesem de, utanırken Tartaglia hemen bu tuhaf ortamı bozdu ve o güzel şeyleri çıkarttığı sepetinden bir tane daha mavi bir kabuk çıkarttı. Deniz kabuğuna benziyordu ve görünüşü de oldukça hoştu, hiçbir hasar yoktu üzerinde.
Deniz kabuğunu dikkatlice incelerken Tartaglia onu bana uzattı tek eliyle. "Bunu sana vermek istiyorum."
Ona bakıyordum şaşkınca. Cidden... Doğum günü çocuğu ben değildim ki. Yine de alıp onu izledim. "Neden bana bunu veriyorsun. Bugün benim doğum günüm değil."
Tartaglia gülümsedi. "Doğum günün olmak zorunda değil. Lütfen bunu kabul et. Benim en sevdiğim kabuk bu. Deniz kenarında hilicurl'larla savaşırken görmüştüm ve aynı senin gibi parıldıyordu."
Şu cümlesine kalbimi bırakırken hemen kabuğu sakladım. Direkt resmini çekip hafızama kazımıştım şimdiden. "Memnuniyetle saklayacağım, teşekkürler ama... Ben sana hiçbir şey getirmedim. Yani, doğum günün olduğunu bile bugün öğrenmiştim. Üzgünüm."
"Önemli değil. Varlığın yeter." Demişti gülümseyerek. Ona olan düz bakışlarımı fark edince bir anda bana bakarken gözlerini kaçırmıştı. Sanki utanıyor gibiydi. Aklımı kaçırıyordum şu an. Neler oluyor? Bana iltifat ediyor ve karnımda kelebekler uçuşuyor. Rüyadayım sanki.
Yıkılmadan hemen kendine geldi ve biraz bana doğru kaydırdı vücudunu. Yavaşça çimenlere doğru yattı Liyue manzarasını izlerken. Ben de öyle dımdızlak kalmamak için doğruca yanına yattım, biraz utanmıştım ama şuan ki halimiz paha biçilemezdi... Vücutlarımız dip dibeyken karanlık gökyüzünü aydınlatan yıldızları seyrediyorduk.
Tartaglia bu sessiz havayı bir anda bozunca hafifçe irkilmiştim. "Hava çok iyi değil mi?"
"Evet, oldukça güzel. Ilık rüzgar beni iyi hissettiriyor." Tabii hissettiğimden değil,öyle gözüküyordu.
"Yıldızlar da oldukça güzel." Diye ekledim o bir şey demeyince.
Tartaglia hafifçe başını kaldırdı ve yüzlerimizi yaklaştırdı birden "Nee-Chan, peki sen hangi yıldızdan Tevyat'a düştün?" Tartaglia sonunda demek istediğini demişti, sınırına dayanmış gibi bir yüz ifadesi vardı yüzünde. Gözlerini kısmıştı ve ağzını aralamıştı, bizi öpmeye hazırlandığı belliydi.
Neler oluyor diye düşünürken Tartaglia sinematik açıyla bize daha da yaklaştı ama biz başımızı çevirdik yavaşça. Onu belirgin şekilde reddetmiştik. Kafayı yiyeceğim, başımızı neden çevirdik?
Tartaglia başını kaldırdı ve bana oldukça şaşkın bir ifadeyle baktı. Sonra yattığı yerden doğruldu ve bizi yüzünü döndürdü. Yumruğunu sıkmıştı aynı zamanda da. Gerçekten kızdığını saklayamıyordu.
Lütfen... Tekrar öp bizi Tartaglia, bu sefer gerçekten kaçmayacağım!! Bilgisayardan kalkıp resmen hüngür hüngür ağlayacaktım
Tartaglia şu an bize yüzünü dönmüyordu, acaba üzülmüş müydü gerçekten?
---------
Acı çekin
ŞİMDİ OKUDUĞUN
In hands of the Harbinder | Childe x Reader |
Hayran Kurgu"Hey Nee-chan, neden hep Golden House'a benimle savaşmak için geliyorsun? Bir kereliğine oturup konuşamaz mıyız?" 180221