Gözlerimi sildim ve oyuna odaklanmaya karar verdim. Yalnız başıma ağladıkça vicdan azabına giriyordum. Dertleşecek bir arkadaşım yoktu, Childe dışında.
Onun hızlıca her şeyi öldüren gücünü gördükçe kendime geliyordum açıkçası. Bayağı eğlenceli gözüküyordu ne yalan söyleyim. Öldürdükçe ortaya çıkan su partikülleri yüzünden daha hızlı can azalıyordu. Sadece yayı kullanmayı gerçekten bilmiyordu... Su hançerlerini bıraktıktan sonra iyi nişan alamıyordu. O boşluğu da onun için ben doldurduğum için sorun yaşamadık domaine birinci girişimizde.
İkinci girişimiz tam olarak bir faciaydı çünkü elemental burstünü yanlış yerde kullandı.
Yani hadi ben olsam neyse de sen katil Tartaglia değil misin? Savaş alanında senin ismin korkuyla anılmıyor mu? Her neyse onun yanlış vuruşları yüzünden hilicurların birkaçını bana vurmaktan engelleyemedim.
Gücümü kullanıp onları uzaklaştırdım kendimden ama darbe almaktan kaçınamamıştım. Yaptığı bu hatadan dolayı kızgındım ama onu düşünecek halde değildim, oysa o direkt kaşlarını çatıp ciddileşti. Bütün gücüyle her varlığı önüme gelerek engelledi profesyonel bir şekilde.
Benim parmağımı oynatmama bile gerek yoktu. Yine de neden ilk başta bunu yapmadın Childe!??!? Oyuncak mıyım ben?
Childe her şeyi sinirinden dolayı daha hızlı öldürmüştü. Domain bitip süresi gösterildiğinde birincisinden biraz daha fazla sürede yapmış olduğumuzu gördüm ve yaralandım da.
Childe elindeki su hançerlerini yok edip yanıma yaklaştı hızlıca. "Bilerek yapmadım! Farkında değildim özür dilerim! Ciddi değil mi durumun?"
Childe koluma baktı ciddi ciddi, sadece fazla kanamayan bir sıyrık vardı. Yani karakterim sadece bir npc olduğu için yemek yedikten sonra geçecekti. Yine de onun bu kadar endişelenmesi hoşuma gitti. Normal hayatta böyle bir hata yapsa kızardım çünkü oyunda acıyı çeken ben değilim.
Childe endişeli endişeli koluma bakarak arkasında sallanan kırmızı flarının birazını yırttı ve koluma sardı. Zaten yırtık gözüken flar sadece biraz kısalmıştı.
"Bu kadar abartmana gerek yoktu Childe."
"Tabii ki vardı... Seni bu hale ben getirdim... Yemin ederim isteyerek yapmamıştım."
Oyundaki karakterimi göremiyordum ama benim kalbimde kelebekler uçuşuyordu. Tartaglia kadar daha önce hiç bir insanın bana bu kadar endişeli gözlerle bakmaması bunun etkisini arttırmıştı. İçim kıpır kıpır olmuştu ekran başında.
" Sana güveniyorum, Childe."
"Daha fazla girmeyelim olur mu? Ben sana daha iyilerini getiririm."
Ne getireceğini merak ettim gerçekten ama sorma seçeneği belirmemişti. Hiç bir seçenek sunulmadan domainin dışında buldum kendimi, muhtemelen Tartaglia bizi zorla dışarı çıkarmıştı.
Çıktığımızda Dragonspine'daydık. Childe'ın gelecek rerun'u için artifact kasıyordum -childe rerun'ları çok yaşa-. Çıkınca Childe pek soğukmuş gibi davranmıyordu. Gerçi Tevyat'ın Rusya'sından gelen biriydi. Tabii ki kolay kolay üşümezdi ama ben çıkar çıkmaz o soğukluk barını gördüm. Ateşi yakmasını söyleyecektim ki ikimizde de herhangi bir pyro ile alakalı materyal yoktu. Ya yanmış bir ateş bulacaktık, ki bu Dragonspine'da genelde bulunmuyordu, ya da en yakın yerleşim yeri; yani Albedo'nun kampına gidecektik. En kısa zamanda gideceğimiz yer Albedo'nun kampıydı. Childe belki bilmiyordu orayı ama ben biliyordum. Yine de ısına ısına oraya gitmeliydik. İlk önce onu düşündüm, Tartaglia'nın üzerine yürüyüp dibine geldim. Tartaglia bize sarıldı.
"Üşüyorsun demek Nee-chan!" O bize kıkırdadı ve sarıldı. Saçlarımızı okşamıştı.
"Ben seni ısıtırım."Gerçekten sanki bir ateş kaynağıymış gibi soğukluk düşüyordu. Daha yavaştı düşmesi bir ateş kaynağına göre belki ama hissedemesem de... Vücudu o soğukta bile sıcaktı.
Albedo'nun kampına kadar ona rehberlik ettim. Neyseki Dragonspine'ı zar zor da olsa iyice araştırıp 100% yapabilmiştim.
Dağları aştık hızlı hızlı. Ne kadar hızlı olmaya çalışsak da ara sıra Tartaglia'ya sarılmamız gerekiyordu. En azından tanışabilir ısı kaynağıydı çocuk...
Albedo'nun kampına sonunda vardığımızda ilk ateş kaynağına gözümü kestirip yanına koşsam da kitapların arasından hiç beklemediğim biri çıktı: Kaeya.
"Ne işin var senin burada Kaeya? Albedo'nun eşyalarını mı karıştırıyorsun?"
Kaeya her zamanki olan o imalı gülümsemesine baktı ve Childe'la beni hızlıca bir gözden geçirdi.
"Albedo'ya bakacaksınız eğer, o az önce buradan ayrıldı. Asıl senin ne işin var turuncu saçlı bir beyefendi ile...?"
Kaeya Tartaglia'ya gülümsedi.
O anda çığlık atasım geldi çünkü Kaeya... Benimkini benden çalmaya çalışıyordu. KAEYA.
Hemen Tartaglia'nın reaksiyonunu izledim. Normal olan gülümsemesini takındı.
"Biz de bir iş için buradaydık."
Kaeya yavaş adımlarla Tartaglia'ya yaklaştı. "Nasıl bir iş dağın başında... Fazla şüpheli."
"Kaeya, o benim arkadaşım Childe. Ona öyle yaklaşma lütfen."
"Oh,Traveler. Senin arkadaşın olduğu gayet açık. Bir şey yapmaya çalışmıyorum." Kıkırdadı, hiç samimi değildi. "Sadece ne yaptığınızı bilmek istemiştim. Üzgünüm, bir daha sormayacağım."
Tartaglia'mızın yanından sonunda ayrıldı ve bir sandalyeye oturdu. "Sanırım siz sadece ısınmak için geldiniz." Başımla onaylayınca gülümsedi.
"Ben şimdi gidiyordum ama sizi yalnız bırakmamalıyım. Özellikle yanımızda Szhezeyanlı bir savaşçı varken."
Tartaglia fazla şaşırmış gözükmüyordu ama ben hiç beklemiyordum. Kaeya'nın tanımadığı biri varmıydı Tevyat'ta gerçekten...?
"Çok yakından mı tanıyorsunuz beni acaba?" Diye söyledi Tartaglia."Ben sizi tanımıyorum."
"Birkaç bağlantım var diyelim... Korsan bağlantıları."
Kaeya ağzındaki baklayı çıkarmazsan seni şuracıkta öldüreceğim gerçekten. Müstakbel kocamın arkasından kuyu kazarsan var ya...
"Bence senin Monstandt'ta işin vardır Kaeya."
"Hmm, haklısın. Güneş batmak üzere. Siz de gitseniz iyi olur." Sonunda bizi rahat bırakmaya karar verip ayağa kalktı. "Siz küçük sohbetlerinize devam edin. Benim bulunduğum diyaloglardan oldukça keyif aldım. Sizin adınızı öğrenebilir miyim?"
"Childe." Dedi kısaca, zaten fazla söze gerek yoktu.
"Görüşmek üzere Childe." Gülümseyip oturduğu sandalyeden ayağa kalktı ve yavaşça yürüyerek kamptan ayrıldı. O da Tartaglia gibi, üşüyormuş gibi gözükmüyordu. Gerçi onun elementi bile cyro'ydu, normal olarak üşümezdi.
Sonunda Tartaglia ile baş başa kalmıştık. Onun bizi göremeyeceği noktaya gelince yanımıza da yaklaşmıştı zaten.
"Yakından tanıdığın biri mi?" diye sordu.
"Tanıyorum ama gerçekten tanıdığım söylenemez gerçekten... Aşırı yakın da değiliz."
"Anladım." Bana bakıp gülümsüyordu. Ateşin uçuşan külleri havada yanmaya devam ederken havanın o tatlı pembeliği sanki romantik bir his veriyormuş gibi hissettirmeye başlamıştı.
Sanki Tartaglia da bize biraz daha yaklaşmıştı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
In hands of the Harbinder | Childe x Reader |
Fanfiction"Hey Nee-chan, neden hep Golden House'a benimle savaşmak için geliyorsun? Bir kereliğine oturup konuşamaz mıyız?" 180221