-1-

195 20 62
                                    

"Sen bir büyücüsün Harry."

Hepimizin çok iyi bildiği bu repliği tekrar ederken, içimden "Sen lanetli bir fanisin, Taehyung." diyordum. Bir yandan da içinde bulunduğum bilimum gıybet ve izdivaç kuyusunda kaderimi kabullenmiş bir biçimde sosis yiyordum.

"Ne olacak senin bu halin Taehyung? Neredeyse otuz yaşına geldin hâlâ bulamadın şu ruh eşini."

Annem sabahtan beri yüzüme vurduğu konuya devam ederken artık bir şey hissedemiyor oluşuma şaşırıyordum doğrusu. Herhalde ergenlik çağıma girdiğimden beri bu tip serzenişleri ve suçlamaları duyduğumdan –bir de yeri geldi mi tepkisizliğime karşılık olarak totoma yediğim iki üç minik fıskeden dolayı– zihnim bağışıklık zırhı üretmişti. Hiçbir gıybet okunu, ah vah saldırısını geçirmeyen mükemmel bir bağışıklık zırhı hem de.

"Ne yapayım anneciğim, gazeteye ilan mı vereyim? Sülalece tımarhanelik mi olalım? Kim bilir nerede. Önüme geçene soramam ya." Sosisim biterken huysuzluk hormonlarım da sinsice yükselişe geçmeye başladı. Yine korkunç bir ittifak kurmuş, dört bir yandan yalnız ve mutsuz kalp ülkeme saldırıyorlardı.

"Annen haklı oğlum, biliyorsun durumumuzu. Biraz yumuşat şu başını." Teyzemden de kadim bir destek geldiğinde artık durdurulamaz olduklarını anlayıp iç çektim.

"Geçenlerde Hyujin'den duydum. Yoongi de nişanlanmış. Bir bizim oğlan kaldı şekerim."

"Hıı duydum. Hem de çocuk pek efendi, pek zeki biriymiş. Tam bizim aileye göre, dedi Hyujin."

"Bize de şöyle eli yüzü düzgün, işinde gücünde bir kısmet çıksa inan gözüm açık gitmem abla."

Teyzemle ikisi kendi balonlarına gömülürken ben de fırsat bu fırsat diyip sosisimin çöplerini dahi almadan salondan sıvıştım. Parmak uçlarımda kapıya kadar gerçekleştirdiğim tehlikeli görevim bittiğinde kıs kıs gülerek ceketimi giydim.

Ayakkabılarımın bağcıklarını bağlarken arkamdan seslendiklerini duyduğumda ise beni durdurmak için çok geç kalmışlardı.

Ayakkabılarımın bağcıklarını bağlarken arkamdan seslendiklerini duyduğumda ise beni durdurmak için çok geç kalmışlardı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Akşama kadar orada burada dolandım. Sahilde küçük bir gezintiye çıktım. Banklara oturmuş, mıç mıç halde gözlerinden burunlarından kalpçikler saçan çiftleri izledim. Yolumun üzerinde ne kadar taş varsa hepsi depresyonumun kurbanı olup oraya buraya tekmelendi.

Sonra karnım acıktı. Bütün günü tek bir sosis ile geçirdiğimi hatırladıkça kan beynime sıçrıyordu. Başlardım aşka meşke, benim midemin ilgiye ve şefkate ihtiyacı vardı.

Eve dönüş yolunda önüme çıkan ilk dükkana girip bir sepet kaptım girişinde. Rafların arasında usulca dolandım. Cüzdanımı biraz ağlatmakta sakınca görmüyordum zira bugün birinci dereceden akrabalarım tarafından yeterince sömürülmüş, besinsiz bırakılmıştım. Bir hafta sulanmamış çiçek gibiydim. Yapraklarım kurumuş, gövdem bükülmüştü. Ayrıca serotonin kaynağı olan bir şeylere manyak gibi ihtiyacım da vardı.

Abur cubur koridoruna geldiğimde kontrol mekanizmamı kapattım sakince. İştahım boşta kalan patron koltuğuna oturup şöyle bir gerindi. Sonrasında koridor boyu her yarım metrede bir durup sepetime işlenmiş gıda şelaleleri akıttım.

Kasaya giderken çoktan keyfim yerine gelmeye başlamıştı bile. Mutlu bağırsaklar ve mutlu göbüşler, mutlu Taehyung demekti.

Düt. Düt.

Hazinelerim birer birer kontrolden geçerken kafamı kaldırıp kasiyere baktım.

Düt. Düt. Düt.

Bana uzattığı çikolatayı alıp çantama atmak için elimi ona uzattım.

Güp. Güp. Güp.

Ellerimiz hafifçe birbirine sürtündü ve elektrik şoku yemişim gibi geriledim.

Onu bulmuştum!

Evvel Zaman İçinde ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin