4

274 28 8
                                    

7 Mai 18...

Homme sans moeurs et sans religion!

Bir Mektuplaşmadan.

Lizaveta İvanovna sırtında henüz balo tuvaletiyle, derin düşünceler içinde odasında oturuyordu. Eve döner dönmez, gözlerinden uyku akarak hizmetine gelen odalık kızı, kendi başına soyunacağını söyleyerek savmakta acele etmiş, yürek çarpıntıları içinde odasına çıkmıştı. Hermann'ı orada bulacağını umuyor, fakat istemiyordu bunu. Daha ilk bakışta, delikanlının gelmediğini anladı ve buluşmalarına engel olduğu için kadere teşekkür etti. Tuvaletini çıkarmadan oturarak, bu kadar kısa bir zaman içinde kendisini böylesine uzaklara çeken olaylar dizisini anımsamaya çalıştı. Genç adamı pencereden ilk kez görüşünden bu yana üç hafta bile geçmemişti ama çoktan mektuplaşmaya başlamıştı onunla; ve delikanlı, bir gece buluşması elde etmeye kadar vardırabilmişti işi! Genç kız, sadece birkaç mektubundaki imzasından biliyordu onun adını. Ne konuşmuşlukları, ne sesini işitmişliği vardı... Ve bu akşama varıncaya kadar onun hakkında bir şey duymuş da değildi. Tuhaf şey! Aynı akşam baloda, her zamankinin aksine olarak kendisiyle değil de başkalarıyla kırıştıran genç prenses Polina .........'ya karşı asık bir surat takınan Tomski, kayıtsızlık göstererek prensesten intikam almak için Lizaveta İvanovna'yı dansa kaldırmış, bitmek tükenmek bilmez bir dans olan mazurkaya başlamıştı onunla. Tomski dans boyunca, mühendis subaylara olan tutkunluğundan ötürü Lizaveta İvanovna'ya takılmış, onun tahmin edebileceğinden çok daha fazla şey bildiğini söyleyip durmuştu. Şakalardan bazıları öylesine isabetliydi ki, Liza, sırrının Tomski tarafından bilinip bilinmediği konusunda birkaç kere kuşkuya düşmüş ve gülerek:

— Kimden öğrendiniz bütün bunları? diye sormuştu.

Tomski:

— Yabancı olmadığınız o bayın ahbabından, diye karşılık vermişti. Çok ilginç bir adamdan!

— Kimmiş bu ilginç adam?

— Adı Hermann'dır.

Lizaveta İvanovna hiçbir şey söylememiş, fakat eli ayağı buz kesmişti...

Tomski:

— Gerçekten de romanlara yaraşır bir adamdı bu
Hermann, diye sözlerini sürdürmüştü. Bir Napolyon profili, fakat bir Mephistopheles ruhu vardır onda. Eğer vicdanında en az üç cinayet yatmıyorsa, şaşarım doğrusu. Fakat nasıl da sarardınız!..

— Başım ağrıyor da... Hermann... şey... işte, her kimse... o adam ne söyledi size?..

— Hermann, size yabancı olmayan ahbabının tutumundan hiç de hoşnut değil... Onun yerinde olsaymış, çok daha başka türlü davranırmış. Hatta bana öyle geliyor ki, bu Hermann'ın sizde gözü var. Ahbabının sevda ah'larını hiç de kayıtsız dinlemiyor en azından!..

— Peki, beni nerede görmüş ki?

— Kilisede, belki de bir gezintide görmüştür!.. Kim bilir? Belki de siz uykudayken gelip odanızda görmüştür sizi; ondan her şey umulur...

Bu sırada oubli ou regret sorusuyla yanlarına üç bayan gelmiş, Lizaveta İvanovna'yı ıstırap verici ölçüde meraklandırmaya başlayan konuşma yarıda kalmıştı.

Fakat Tomski'nin seçtiği bayan, prenses .........'ten başkası olmadı. Prenses, salonda fazladan bir tur atarak, bir kere de sandalyesinin önünde fazladan dönüş yaparak
Tomski'yle anlaşmanın yolunu bulmuştu. Yerine dönen Tomski'nin aklına ne Hermann, ne de Lizaveta İvanovna geldi artık. Yarıda kalan konuşmalarına yeniden başlamak arzusuyla genç kızın içi içine sığmıyordu ama mazurka sona erdi, yaşlı kontes de az sonra eve dönmek üzere kalktı.

Tomski'nin sözleri mazurka gevezeliğinden başka bir şey değildi ama hayalci genç kızı allak bullak etmişti bunlar. Tomski'nin çiziştirdiği portreyle genç kızın hayalinde canlandırdığı portre benzeşiyor ve en yeni romanların yardımıyla artık hiçbir olağanüstülüğü kalmayan bu yüz, onun hayal gücünü hem ürkütüyor, hem büyülüyordu. Genç kız, çıplak kollarını haç biçiminde kavuşturmuş, henüz çiçeklerle süslü başını açık göğsüne eğmiş, öylece oturuyordu... Ansızın kapı açıldı ve Hermann içeri girdi. Liza titredi, ürkek bir fısıltıyla:

— Neredeydiniz siz? diye sordu.

Hermann:

— Yaşlı kontesin yatak odasındaydım, diye yanıtladı onu. Şimdi onun yanından geliyorum. Kontes öldü.

— Aman Allahım!.. Neler söylüyorsunuz?..

Hermann:

— Hem de benim yüzümden öldü galiba, diye sözlerini sürdürdü.

Lizaveta İvanovna göz ucuyla delikanlıya baktı ve kulaklarında Tomski'nin sözleri çınladı: Bu adamın ruhunda en az üç cinayet yatmıyorsa, şaşırırım doğrusu! Hermann pencere kıyısına, genç kızın yanına oturarak her şeyi olduğu gibi anlattı.

Lizaveta İvanovna dehşet içinde dinliyordu onu. Bütün tutkulu mektupların, o ateşli isteklerin, o küstahça ve inatçı kollamanın, bütün bunların nedeni aşk filan değildi demek! Demek, tek düşündüğü şey paraydı bu adamın! Onun arzularının ve mutluluğunun Liza'yla bir ilgisi yoktu! Zavallı besleme, bir haydutun, onun yaşlı velinimetini öldüren bir katilin gözü bağlı bir yardakçısından başka bir şey değildi demek!.. Gecikmiş ve yürek paralayıcı bir pişmanlık duygusu içinde hüngür hüngür ağlamaya başladı. Hermann bir şey söylemeden Liza'ya bakıyordu. O da ıstırap içindeydi. Fakat Hermann'ın katı yüreğine dokunan şey ne zavallı genç kızın gözyaşları, ne de acı çekerkenki o şaşılacak tatlılığıydı. Ölmüş kocakarıyı düşündükçe de vicdan azabı duymuyordu. Fenasına giden tek bir şey vardı: Ona zenginlik getirecek olan sırrın bir daha ele geçmezcesine yitip gidişi.

Lizaveta İvanovna en sonunda:

— Siz bir canavarsınız! dedi.

Hermann:

— Onun ölmesini istemiyordum, diye karşılık verdi.

Tabancam dolu değildi.

Sustular.

Sabah oluyordu. Lizaveta İvanovna eriyip tükenmekte olan mumu söndürünce, odası solgun bir ışıkla aydınlandı. Genç kız, ağlamaktan kızarmış gözlerini kuruladı ve Hermann'a baktı. Delikanlı kollarını kavuşturmuş, yüzünden düşen bin parça, pencere kıyısında oturmaktaydı. Şaşılacak kadar Napolyon'un portresini andırıyordu bu görünüşü. Bu benzerlik Lizaveta İvanovna'yı bile şaşırttı.

Genç kız en sonunda:

— Evden nasıl çıkacaksınız? diye sordu. Sizi gizli bir merdivenden göndermeyi düşünüyordum. Fakat bunun için yatak odasının yanından geçmek gerekiyor, ben korkarım.

— Gizli merdiveni nasıl bulacağımı anlatın, ben kendim giderim.

Lizaveta İvanovna kalktı, komodinden bir anahtar çıkararak Hermann'a verdi ve merdiveni bulması için gerekli bilgileri ayrıntılı olarak anlattı. Hermann onun soğuk, uysal elini sıktı, eğik başına bir öpücük kondurdu ve çıktı.

Kıvrımlı merdivenden inerek, yeniden kontesin yatak odasına girdi. Ölmüş kocakarı taş kesilmişçesine oturuyor, yüzünde derin bir dinginlik okunuyordu. Hermann onun karşısında durdu, korkunç gerçeğe iyice inanmak istercesine uzun süre kontese baktı. Sonunda, çalışma odasına girdi, duvar kâğıtlarının arkasından kapıyı el yardımıyla buldu ve garip duyguların etkisi altında heyecanlanarak karanlık merdivenden inmeye başladı. Belki de –diye düşünüyordu– bundan altmış yıl önce, yine bu saatte, yine bu merdivenden, kaftanı nakışlı saçları à l'oiseau royal taranmış, –şimdi mezarında çoktan çürümüş olan– mutlu bir delikanlı, üç köşeli şapkasını yüreğine bastırarak yine bu yatak odasına süzülmüştür... Onun yaşlanmış sevgilisinin yüreği de bugün çarpmaz olmuştu işte...

Hermann, merdivenin dibinde bir kapı gördü. Bu kapıyı da aynı anahtarla açınca, onu sokağa çıkaran bir aralıkta buldu kendini.

Maça KızıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin