Squirrel

480 81 54
                                    

İki küçük sincap, bahçemizde tel duvarı baştan sona sarmış, morarmaya başlayan ahududular ve onları nazikçe, tek tek toplayan Jisung. Sepete koyduğu böğürtlenleri evin varendasına yerleştirirken fıstık ve fındıklarla dolu kaseden birkaç tane alıp sincapların yanına ilerliyor, sonra bir ambulansın sesleri duyuluyor Jisung'un şarkımızı mırıldanan huzurlu sesi arasında. Ambulans!?

Alnıma yapışan ter damlalarıyla yataktan sıçrayıp alarmımın sesini kapattım, güzelim rüyama bir ambulans olarak girdiği için yok olmasını istedim o alarmın. Sahi, gerçekleşebilecek bir hayal miydi bilmesem de yüzümde saf bir gülümseme oluşturmuştu. Kendimce hayallere dalmışken kahve suyu koymak üzere ayağa kalkmıştım ki bir bardak kırılma sesi duydum üst katımdan. Hemen su kaynatıcısının altını kapatıp anahtarımı aldım ve onun bendeki anahtarını da alıp ikinci kata çıktım, bunu yapmayalı uzun zaman olmuştu. Tek fark, artık 'alt katındaki çocuk'tan fazlası olmamdı.

Kapıyı önce birkaç defa tıklattım ve ses gelmeyince açıp kırık bardak sesinin daha yakın geldiği mutfağa girdim. Yerde öylece oturmuş, bacaklarını öne uzatmıştı Jisung. Kahverengi kazağının uçlarıyla oynarken yüzünü suçlu bir çocuk edasıyla kaldırdı ve gözlerini gözlerime kilitledi.

"Sadece su almak istemiştim ama bacaklarım beni yarı yolda bıraktı."

Gözleri aynı hastanedeki gibi dolunca hızla yanına eğilip başını göğsüme yatırdım.

"Yani buraya kadar kendi başına mı geldin?" diye sordum merakla. "Bu iyi bir gelişme Jisung."

"Gerçekten mi?" diye parladı gözleri hemen. Başımı olumlu anlamda salladım, bunu onu mutlu etmek değil gerçekten öyle düşündüğüm için yapmıştım. Kollarımı bacaklarının altından geçirip kucağıma aldım ve yeni bir su doldururken onu tezgaha oturttum. Bakışlarında hâlâ bir hüzün vardı sincabımın. Sonra hislerini sezmişim gibi bana baktı.

"Minho." dedi yavaş bir ritimle. "Kimsenin ayağa kalkması bu kadar yavaş ilerlemiyormuş, eğer kazadan dolayı böyle kaldıysam bir daha düzgün yürüyemez miyim? "

Kafamı hızla iki yana salladım, internetten bir sürü şey araştırmaması için tembihlemiştim oysaki.

Ona bardağı uzatıp ocağın başına geçtim ve hayallerimdekiyle birebir olmasa da ikimize bir kahvaltı hazırlarken bir an olsun gülümsememi düşürmeden kahvaltıyı tepsiye yerleştirdim. Önce tepsiyi odaya götürüp sonra koca bebeğimi kucağıma aldım.

"Şu aramızdaki resmi konuşmaya bir çözüm mü getirsek bebeğim?"

"Bebeğim dediğine göre çoktan bir çözüm getirmişsiniz Bay Lee." dedi kıkırdayarak. Hemen yanımdaki bir rüyaymış gibi üstüne diktiğim gözlerinden kendiminkileri çekip saçlarını parmaklarımın ucuyla okşadım.

"Bir an ilk gün gelen kırılma sesi gibi hissettim, sana bir şey oldu sandım..." içimdekileri kısık sesle dışa vurup başımı omzuna yasladım. "Artık hep iyi ol."

"Aptal." diye mırıldandı ve orada öylece kahvaltımızı bitirdik, fizik tedaviye gittiğimizde elimden tutarak artık yürüyebildiğini fark etmiştik. Doktor yalnızca birkaç seans daha gelirse hiçbir şeyi kalmayacağını, bol bol birlikte yürüyüşe çıkmamızı söylemişti. Ah bir de unutmadan, hep yanında olmak zorundaymışım.

Fizik tedavi sonrası onun da hoşuna gideceğini düşündüğüm bir köy vardı, doğanın içinde piknik yapmaya uygun bir yerdi. Minhyuk'un arabasını ödünç alıp hastanenin önüne geldim ve Jisung'un elini sıkıca kavrayıp ön koltuğa oturmasına yardımcı oldum. Ne diye Minhyuk'un bir dağ arabası vardı bilmiyorum fakat iki basamakla üstüne çıkılması sincabı zorlamıştı.

"Şimdi gözlerini kapatıyorsun ve seni çok güzel bir yere götürüyorum, tamam mı?" dedim minik bir tebessümle.

"Nasıl olacakmış o? Filmlerdeki gibi gözlerimi mi bağlayacaksın?"

"Aynen öyle." deyip cebimdeki bandanayı gözlerinden geçirdim ve açıkta kalan minik dudaklara kendisi gibi yumuşacık bir öpücük kondurdum.

"Ya! İkinci öpüşmemizde seni görememem çok saçma!"

"Nazlanma Jisung."

Dediğimle dudaklarını büzüp sessizce bana ayak uydurdu ve gelene kadar sessizce oturdu. Gelince arabadan inip ince beline ellerimi yerleştirdim ve göz bandını çıkartıp kucağıma aldım. Tamam yürüyebiliyordu ama bu kucağıma almama engel değildi.

"Burası çok güzelmiş!" diye heyecanla sıçrayıp kucağımdan atladı, henüz yavaş adımlar atarak etrafı inceledi. Tam karşımızda duran iki küçük sincapla açılan ağzımı kapattım, rüyamdakiyle birebir olması normal miydi?

"Jisung, bir gün ikimizin yaşayacağı bir evde böyle sincaplarımız olacak. Hatta o gün çok yakın, mesela yarın gibi."

Dediklerime ben bile inanamazken kocaman açtı gözlerini, ne dediğimi o da hazmedememişti belli ki.

"Yalnızca kendimize ait bir evimiz olacak, iki tane sincabımız olacak. Aynı rüyamdaki ulaşılmaz gözüken anlar gibi..."

"Ama ulaşılır! Birlikte her şeyi yapabiliriz, öyle değil mi? Sen beni iyileştirip hayata döndürdüyorsun, iki sincabın lafını mı edeceğim?"

Gülümseyip usulca başımı salladım ve ateş yakılan yere gidip gitarlarını ödünç istedim, malum benimki çoktan öbür tarafı boylamıştı. Aklımdaki asla unutmadığım şarkı sözleri ağzımdan firar ederken iki sincabın önünde oturan miniğime baktım.

Yanına oturduğumda anlamış gibi başını omzuma yaslayıp sözleri fısıldadı. Birlikte sonunda söyleyebiliyorduk, sonunda şarkımızı birlikte söylüyorduk. O kadar gerçekçiydi ki bir an hayal sandım, rüyanızda görebileceğiniz türden bir gerçekliğe sahipti. Gitar tellerinde parmaklarım şefkatle dolaşırken sevdiğim adamın sesi kulaklarımın arkasından bana ulaşıyordu. Emin olun bu dünyada kavuşabileceğim en güzel hatıramdı, sıkıca tutundum bu anılara.

"Seni seviyorum."

"Sonsuza dek."

Aslında final bölümü gibi oldu ve henüz ne yapacağımı bilmiyorum, aklıma bir şey gelmezse erken final de yapmak istemiyorum, kafam karışık -.- 
Ayrıca bugün bir sapıkla uğraştık, evin kapısına dört kere gül, kurabiye falan bırakıldı polise gitti babam falan aksiyon oldu jsnwjak.

Oylamalar çok düştü... Beğenmediğiniz kısmı söyleseniz çok daha mutlu olurum aslında 👉👈

Sizi seviyorum, kendinize iyi bakın ❣🧸

Must Have Been the Wind † MinSungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin